4 Ekim 2007 Perşembe

YETİŞKİNLİĞİN TANIMI

YETİŞKİNLİĞİ TANIMI



Yetişkin (adult) sözcüğü, Latince’de büyümek anlamına gelen “adolescere” fiilinin geçmiş zamanından türetilmiştir. Yani yetişkin “büyümüş kişi” anlamına gelmektedir. Yetişkinliğe “olgunluk dönemi” de denir. Çünkü bu dönemde yetişkin kişinin fiziksel ve psikolojik açıdan olgunlaştığı kabul edilir. Olgunluk ise; bireylerin yaşamın gereklerine ve zorunluluklarına başarılı bir şekilde uyum sağlamaları, bunun içinde sürekli değişim gösterebilme yeteneğidir. Olgunlaşma süreci, de insanoğlu ile dünya arasındaki uyum arayışıdır.

Genellikle toplumlar için yetişkinliğin başlangıcı; öğrenim hayatını bitirmiş, iş hayatına atılmış veya evlenmiş olmakla aynı anlama gelir.

Diğer taraftan yetişkinliğin yaşlılıkla ya da biolojik ve toplumsal değişimle bir tutulduğunu görmekteyiz. “Biolojik yaşlanma”, insan organizmasının yapı ve işleyişinde zamanla ortaya çıkan değişmeleri; “Toplumsal yaşlanma” ise, bireyin rolleri üstlenmesi ve terk etmesinde zamanla oluşan değişimleri içerir. Oysa birey doğumundan ölümüne kadar hem toplumsal hemde biolojik bir çok evreden geçer.




YETİŞKİNLİK KURAMLARI


ERİKSON’UN KURAMI

Erikson’un bu kuramı onun klinik gözlemlerine ve kuramsal psikolojisine dayanır. Ancak bu kuram, yetişkinlik konusunda bugüne kadar ileri sürülmüş en kapsamlı açıklamayı içerir. Bunun sebebi de insanın yaşamı boyunca gösterdiği her türlü gelişim ile bağlantı kurmasıdır. Bu kuramın yetişkinlikle ilgili evreleri şöyledir:

 MAHRAMİYETE KARŞILIK TECRİT OLMA: Genç yetişkinlik döneminde görülen bir evredir. Ergenlikte başlayan cinsel yakınlık bu dönemde gerçekten yakın ve mahrem ilişkiler geliştirme şeklini alır. Ergenlikte birey romantik ilişkilerle kendini tanıma çabası içindedir. Böylece birey kendi kimliğinden emin olacak ve kimlik karışıklığı sorununu çözecektir. Aksi halde kendini soyutlanmış, yanlız ve tecrit edilmiş hissedecektir.

 ÜRETKENLİĞE KARŞILIK DURGUNLUK: Orta yaşlılık döneminde görülen bir evredir. Genç yetişkinlikten yaşlılığa dek uzanan bu devre en uzun evre olabilir. Tüm üretkenliği kapsayan bu evrede birey kendinden genç insanlara yol gösterecek ve yardım edecek şekilde bazı faaliyetlere girmelidir. Böylece yaşamda doyuma ulaşma duygusunu sağlamış olur. Aksi halde kişi kendini durgun, sıkılmış, verimsiz ve değersiz hisseder.

 BÜTÜNLÜĞE KARŞILIK ÜMİTSİZLİK: Yaşlılık ya da yetişkinliğin ileri döneminde görülen bir evredir. Bu evrede birey yaşadığı günlerin sınırlı olduğunu ve ölüme yaklaştığı duygusunu yaşar. Bu da bireyin yaşamını ve elde ettiklerini zaman içinde değerlendirerek kendisi için bir anlam ifade edip etmediğine ilişkin bir sonuca varmasına yol açar. Eğer olumlu bir sonuç alıyorsa o zaman bir bütünlük; eğer olumsuz bir sonuç alıyorsa da ümitsizlik ve çaresizlik hisseder. Kişinin önceki evrelerdeki başarıları ve elde ettikleri bu bunalımın daha kolay atlatılmasına yardımcı olur.

(Bu bölümde Weiten, 1989:413; Baron, 1996:309-314; Cüceloğlu, 1997:337; Onur, 1986:66-69 ve Kulaksızoğlu, 1999:30-32 adlı kaynaklardan yararlanılmıştır.)




LEVİNSON’UN KURAMI

Levinson yaklaşık olarak 1950’lerden beri yetişkin gelişimi ile ilgilenmesine rağmen henüz yeterince çok yol kat edilememiştir. O’na göre yetişkin gelişimi psikolojinin tarih, bioloji,sosyoloji gibi çeşitli disiplinlerle bağlantısını oluşturmaktadır.

 İLK YETİŞKİNLİĞE GEÇİŞ (17-22 YAŞ): Bu evre ile önyetişkinlik sona erer ve ilk yetişkinlik evresinin temelleri atılır. Yani bu iki evre arasında gelişimsel bir köprü görevi görür.

 İLK YETİŞKİNLİK (17-45 YAŞ): 20-30’lu yaşlar biolojik açıdan yaşamın doruk noktasını oluşturur. Toplumsal ve psikolojik açıdan ise toplumda uygun bir yer kazanılması, bir aile kurulması, çağın sonunda da yetişkin dünyasında daha saygın bir konuma ulaşılması gibi faaliyetler görülür. Aşk, cinsellik, tutkularımız, isteklerimiz, aile yaşamı, mesleki ilerleme, yaratıcılık vb. hedeflerin gerçekleştirilmesinde yüksek bir doyum sağlayabilindiği gibi ezici bir stresler de yer alabilir.

 İLK YETİŞKİNLİK İÇİN YAŞAM YAPISI GİRİŞİ (22-28 YAŞ): Bu dönemde birey aile odaklı yaşamını terk ederek yetişkin yaşamının ilk biçimini oluşturur ve devamını sağlamaya çalışır. Yetişkin rollerini ve sorumluluklarını öğrenir ve uygular.

 30 YAŞ GEÇİŞİ (28-38 YAŞ): Bu dönemde birey yaşamını yeniden değerlendirir. Onu yeniler, değiştirir. Sonraki yaşam yapısını temellendirme çalışmaları yapar.

 İLK YETİŞKİNLİĞİN YAŞAM YAPISINI SONUÇLANDIRMA (33-40 YAŞ): Bu dönem ile ilk yetişkinlik çağı tamamlanmaktadır. Birey artık toplum içinde yerini almıştır. Ancak bu dönem aynı zamanda gençlik dileklerimizi gerçekleştirmemize de aracı olur.

 ORTA YAŞ GEÇİŞİ (40-45 YAŞ): 40-45 yaşları arasındadır. İlk yetişkinlik ile orta yetişkinlik arasındaki büyük bir geçiş dönemidir. Aynı zamanda da bir dönüm noktasıdır; çünkü, bu dönemden itibaren değişim süreci başlamakta ve tüm çağ boyunca devam etmektedir Bireyin bu dönemde; daha sevecen, daha düşünceli, daha tedbirli, iç çatışmalardan ve dış baskılardan daha az etkilenmiş olması beklenir. Ancak tersine birey için yaşam anlamsız, saçma, sıkıntılı ve tatsız bir şekilde görülür.

 ORTA YETİŞKİNLİK (40-65 YAŞ):. Biolojk kapasite ilk yetişkinliğe nazaran dah düşük olmasına rağmenkişisel olarak doyum sağlayıcı bir enerjiklik görülür. Birey artık sadece kendinden değil, yaşça daha küçük olan bireylerin gelişiminden de sorumludur.

 ORTA YETİŞKİNLİK İÇİN YAŞAM YAPISINA GİRİŞ (45-50 YAŞ): Yeni çağa uyumun ilk temelleri sağlanır.

 50 YAŞ GEÇİŞİ (50-55 YAŞ): Mevcut yaşam yapısını değiştirerek iyileştirmek için bir orta yaş olanağı sunar.


 ORTA YETİŞKİNLİK YAŞAM YAPISINI SONUÇLANDIRMA (55-60 YAŞ): Orta yetişkinlik çağı böylece sona eriyor.

 İLERİ YAŞ (SON YETİŞKİNLİK) GEÇİŞİ (60-65 YAŞ): Orta ve son yetişkinlik arasında yer alır. Her iki dönemi birbirine bağlayıp birbirinden ayıran bir sınır dönemini oluşturur.



İleri Yaş Geçişi: 60-65
Orta yetişkinliğin yaşam yapısını sonuçlandırma: 55-60
GEÇ YETİŞKİNLİK ÇAĞI: 60-?
50 yaş geçişi: 50-55
Orta yetişkinlik için yaşam yapısına giriş: 45-50
Orta Yaş Geçişi: 40-45
İlk yetişkinliğin yaşam yapısını sonuçlandırma: 33-40
ORTA YETİŞKİNLİK ÇAĞI: 40-65
30 yaş geçişi: 28-33
İlk yetişkinlik için yaşam yapısına giriş: 22-28
İlk Yetişkinlik Geçişi: 17-22

İLK
YETİŞKİNLİK ÇAĞI: 17-45
ÖNYETİŞKİNLİK ÇAĞI: 0-22


( Bu bölümde Weiten,1989:413; Onur,1986:57-60 71-81; Baron,1996:318-320 adlı kaynaklardan yararlanılmıştır.)



GOULD’UN KURAMI

Gould’a göre yetişkin gelişimi bir dizi dönüşümden geçerek oluşmaktadır. Bireyler her dönüşümde benliklerini yeniden biçimlendirir ve sorunlarını, çatışmalarını yeniden çözüme ulaştırırlar. Levinson gibi Gould’da yetişkinliği bir değişim zamanı olarak görür. O’na göre yetişkinlik dört evreden geçer:

 BİRİNCİ EVRE (16-22 YAŞ): Bireyin anne-babasından ayrıldığı görülür. Ayrıca kişi kimliğini güçlendirir.

 İKİNCİ EVRE ( 22-28 YAŞ): Bireye özerklik yerleşir ve birey amaçlarını gerçekleştirmeye başlar.

 ÜÇÜNCÜ EVRE ( 28-34 YAŞ): Bu evre bir geçiş evresidir. Birey amaçlarını, evliliğini yeniden gözden geçirir; değerlendirir.

 DÖRDÜNCÜ EVRE (35-45 YAŞ): Orta yaşın yaklaştığının fark edilmesiyle hoşnutsuzluk artar. Bireye yaşam zor, acı ve belirsiz gelmeye başlar. Zaman ne kadar hızlı geçtiğini görmek daha çok baskı yaratır. Bu nedenle de yapılacak değişimler bir an önce yapılmalıdır. Bu evre kararsız, çalkantılı ve sıkıntılı bir evredir.

Dördüncü evrenin tersine 45-50 yaşları arası son derece kararlı, sakin ve huzurlu bir dönemdir. Evlilikten alınan doyum artar. Dostlar daha önem kazanır. Para önemini kaybeder. Bu dönemde yaşama daha pozitif bakılır. (Onur, 1986:81)




JUNG’UN KURAMI

Jung “Yaşam Evreleri anlayışını” klinik çalışmalarına ve psikolojik kuramına dayanarak oluşturmuştur. Jung’a göre insan yaşamı dört aşamadan geçer:

 ÇOCUKLUK: Bu dönem doğumdan erinliğe dek sürer. Doğumdan sonraki ilk yıllarda herhangi bir sorun yoktur; çünkü, çocuktaki bilinç henüz örgütlenmemiştir ve geçici bir nitelik taşır. Bu sebeple içgüdüleriyle yaşar. Davranışları denetimden yoksundur. Ebeveyne aşırı bağamlılık görülür. O’na göre çocuk ebeveynine sorun olabilir; ama, kendi sorunu yoktur. Bu evrenin sonlarına doğru bellek sürelerinin uzaması ve kimlik duygusunun oluşmaya başlaması ile çocuk kendisiyle ilgili daha söz sahibi olmaya başlar.

 GENÇLİK VE GENÇ YETİŞKİNLİK: Jung’a göre erinlikle birlikte bedensel ve ruhsal değişiklikler de artış gözlenir. Ergenlik genç içinde ailesi ve çevresi içinde oldukça zor bir dönemdir. Bu dönemde genç kendisi ile ilgili çeşitli yargılara varmak ve toplumsal yaşama uyum göstermek zorundadır. Artık çocukluk düşleri sona ermiştir. Genç, yetişkin yaşamının beklentilerine cevap vermeye çalışmaktadır. Eğer genç gerekli hazırlığı yaparak bu döneme geldiyse; bu geçiş dönemini sorun yaşamadan atlatabilir.

Buna karşılık genç yetişkinlik döneminde birey bir meslek ve iş seçimi yapmak durumundadır. Yani artık gerçek yaşama atılmıştır. Bu da bireyi korkutur ve bazı sorunların meydana çıkmasına neden olur. Birey büyümek istemez; çocu olarak kalmak ister.

 ORTA YAŞ: Bu dönem 35-40 yaşları arasında başlar. Birey artık çevresine uyum sağlamış, meslek edinmiş, evlenmiş ve hatta çocukları olmuştur; yani birey artık toplumun bir parçası haline gelmiştir. Ancak bu dönemde de bazı sorunlar yaşanır. Bu daha çok, yaşamın ikinci yarısına girilmesiyle birlikte bireyin hazır olmadığı manevi nitelikteki yeni değerleri kabul etmesindeki güçlüklerden kaynaklanır. Bu değerler aslında her zaman varolan değerlerdir; ancak, gençliğin hareketliliği nedeniyle ihmale uğramıştır. Birçok insan bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatmayı başaramaz. Mesleklerinde başarılı olmuş, toplumda seçkin bir yere sahip olmuş, ortalamanın üstünde bir zekaya sahip olan birçok orta yaşlı yaşam coşkularını yitirdikleri için bunalıma girmişlerdir. Yaşamlarını son derece anlamsız ve boş bulurlar. Jung’a göre: İnsanlar; toplum içinde yer kazanmak için harcadıkları enerjiyi artık kullanamayacaklarını, amaçlarını gerçekleştirdikleri için artık bu alandan çekilmeleri gerektiğini fark ettikleri için çöküntüye girerler. Kısaca orta yaş, insanın kendisini tanıma ve içsel derinliklerine ulaşabilme zamanıdır.

 YAŞLILIK: Bu evre birçok yönden çocukluğa benzer. Birey bilinçdışına gömülür. İleriyi düşünmeksizin sonu bekler.

(Bu bölümde Onur, 1986:64-66 ve Gençtan,1996: 193-195 adlı kaynaklardan yararlanılmıştır.)



GENÇ YETİŞKİNLİK



BEDENSEL GELİŞİM

Genç yetişkinler bu dönemde fiziksel gelişimlerinin doruğundadırlar; ancak, zamanla fiziksel-biolojik gerileme yavaş yavaş ortaya çıkar. Birçok erkek yetişkin maksimum boy uzunluğuna yaklaşık olarak 21 yaşlarında ulaşırlar. Kas gücünün, en üst düzeyine de 25-30 yaşlarında ulaşırlar. Bu güclerinin %10’unu 30-60 yaşları arasında yitirirler. 60-70 yaşaları arasındaki en üst güç 20’lerindeki güçlerinin ancak %80’i kadardır. Fiziksel dayanma ya da uzun süre çalışma gücü veya egzersiz yapma da yaşla birlikte bir azalma gösterir. Çok zorlu olmayan işlerde, fiziksel dayanmadaki düşüş kas gücü azalmasından daha yavaş olmaktadır. Ayrıca hareketli insanlarda fiziksel dayanma gücündeki bu düşüş hareket etmeyen insanlara göre daha az görülür (Schiamberg, 1985:503-504). Kısaca fiziksel güç bir tepe noktasına ulaşmıştır. Bu dönemde birey daha uzun süre çalışabilir; daha fazla ağırlık kaldırabilir… Ancak bu fiziksel güç tepe noktasından derece derece azalma göserir. Bu azalma kırklı yaşlardan sonra bir önem kazanmaya başlar.

Tepki süresi; bireyin duyduğunda, koku aldığında, dokunduğunda ya da tat aldığında tepkide bulunana kadar geçen oyalanma süresidir. Bu süre; genç yetişkinlik ile yaşlılık arasında derecili bir artış gösterir. Çocukta bu süre çok kısa olmakla beraber genç yetişkinlikte bir platoya ulaşılır. Tepki süresi yirmi yaşın hemen üncesinde en üst düzeyine çıkar. Orta yaşlılık ve yaşlılıkta da gittikçe artar (Schiamberg, 1985:505).

İnsan etkileşiminde etkili bir iletişim kurma, çevreye uyum sağlama yetisi büyük ölçüde duyulara bağlıdır. Bütün duyular bu dönemin başında olduğu gibi sonunda da iyi bir şekilde işlemeye devam ederler. Genç yetişkin, uyaranların yoğunluğunun azalması karşısında uyum sağlayabilir. Ancak yaşlı yetişkinler uyaran yoğunluğunun az olduğu durumlarda (hafif bir ses, hafif bir koku ya da az bir ışık) güçlük çekerler.

Görme ve görme uyumu yirmi yaşında en üst düzeye ulaşır. Bu yaş aynı zamanda hipermetrop, miyop gibi bazı özürlerin ortaya çıktığı yaştır. Görme ile ilgili olarak şu olaylar gözlenir:

1. Sinir sistemi: sinir sisteminin işleyişinde ileri yaşlara kadar belirginlik kazanmayan yavaş bir düşüş vardır. Bu düşüş görme de dahil olmak üzere bütün davranışları etkiler. Hemen hemen bütün işleyiş ve süreçlerde bir yavaşlamaya neden olur.

2. Gözbebeği büyüklüğü: Gözbebeği çapında, yaşla birlikte daralma ortaya çıkar. Bu da göze giren ışık miktarını azaltır. Bu nedenle yaşlılar iyi aydınlatılmamış yerlerde görme güçlüğü çekerler.

3. Uyum süresi: Yaşlı yetişkinin ışığa uyum sağlaması da genç yetişkine göre daha fazla zaman alır.

4. Işık eşiği: Göz karanlığa uyum sağladığında (bu yaşlılarda daha fazla zaman alır) görülebilen en az ışık yoğunluğunda yaşla beraber bir düşüş vardır. En az ışık yoğunluğunun yetişkin tarafından görülebilmesi için yirmi yaşından sonra her on üç yılda iki kat artması gerekmektedir.

5. Görme keskinliği: Görme keskinliği çocukluk ve ergenlikte artış gösterir. 20-50 yaşları arasında ise kararlılık gösterir. Elli yaşından sonrada yavaş fakat artan bir düşüş gösterir.

6. Merceğin uyumu: göz merceğinin kas hareketleri ve esnekliği imgenin retina üzerine düşmesini sağlar. Ergenlikte mercek uyumunda çok az bir değişiklk olmasına rağmen, 20-50 yaşları arasında mercek esnekliğinde azalma görülür. Elli yaşından sonra ise mercek uyumundaki bu azalma daha kademeli bir düşüş gösterir.

7. Kontrast: yetişkinler yaşları ilerledikçe nesne ile arka planı arasında daha fazla kontrasta gereksinim duyarlar.

Sonuç olarak; genç yetişkinlikte görmeyle ilgili çok az değişiklik görülmektedir. Degişiklilerin çoğu kırk yaş civaraında ortaya çıkmaktadır (Schiamberg, 1985:504-505).

Genç yetişkinlikte işitmede de çok az değişiklikler olur. Bu değişiklikler daha çok erkeklerde görülmektedir. Çoğu zaman şiddetli bir gürültü gibi çevresel faktörler nedeniyle işitmede yitimler görülebilir.

Bu dönemde dokunma, tatma, koku alma duyularında belirgin bir değişim söz konusu değildir.

Bütün bunlar ışığında genç yetişkinlik dönemi; fiziksel açıdan bireyin yaşamının tepe noktasını oluşturur. İşte bu nedenle bu döneme “kararlılık dönemi” de denebilir.





İHİNSEL GELİŞİM

Birey bu dönemde bilişsel gelişminin platosuna ulaşmıştır. Genç yetişkinlikte zekayı etkileyen tek faktörün yaş olmadığını belirtmek gerekir. Eğitim ve bireyin geçmişinin sağlıklı, mutlu olması yetişkinlikteki zekayı etkileyen diğer faktörlerdir. Ayrıca bu dönemde hafıza ve yaratıcılık da tepe noktasına ulaşmıştır. Çeşitli testlerle genç yetişkinlerin zeka seviyeleri ölçülmeye çalışılmıştır. Ancak, testlerin çoğunluğu çocuk ve ergen testleriyle karşılaştırma yoluyla sonuca vardığında çeşitli yanılgılara neden olur. Çok az sayıda test yetişkinlerin edindiği ve gerçek yaşam koşullarında beceri ve uzmanlığa uygun düşmektedir. Bu testler bireyin en yüksek zeka seviyesini ölçer; ama, gerçek hayatta bu seviyenin daha altında da hiçbir sorun olmadan yaşanabilmektedir. Dolayısıyla testlerde puanlar yaşla birlikte bir düşüş gösterse de bunun günlük yaşama hiçbir etkisi olmayabilir.

Yapılan boylamsal araştırmalar, 20-40 yaşları arasındaki bireylerin zihinsel becerilerinde oldukça yüksek bir kararlılık olduğunu gösterir. Kesitsel araştırmalar ise yetişkinlikte yeteneklerde bir düşüş olduğunu ortaya koyar. Yine bazı araştırmalara göre; çocukluk ve ergenlikte zihinsel bakımdan çok yetenekli olan bireylerin genç yetişkinliğe geldiklerinde bir platoya ulaştıklarını göstermektedir. Diğer taraftan da daha az yetenekli bireylerin daha yavaş öğrenirler, platoya dah erken ulaşırlar ve sonrada hızlı bir düşüş gösterirler (Schiamberg, 1985:509).

Zihin gelişiminin evreleri ergenlikte tamamlanmıştır; ancak, yetişkin düşüncesi birçok yönden ergen düşüncesinden farklıdır. Yetişkin düşüncesi daha az kendine dönük, daha akılcı, daha pratik olduğu kabul edilir. Yetişkinlikteki bu bilişsel örüntüler, bireyin yetişkin yaşamında üstlendiği sorumlulukların ve kurduğu bağlantıların sonucunda oluşur.

Sonuç olarak; bu dönemde bireyin entellektüel kapasitesinde,öğrenmesinde, zihinsel faaliyetlerinde platoya ulaşılmıştır ve bundan sonra da yüksek bir kararlılık görülmüştür.



TOPLUMSAL GELİŞİM

Genç yetişkin artık çocukluk ve ergenliğin gerektirdiği bağlarında kopmuştur ve önceki yıllardaki fiziksel, zihinsel ve toplumsal gelişiminin bir birikimi olarak özerklik kazanmıştır. İşte bütün bunlardan ötürü genç yetişkinlikte bireyin temel çabaları dış dünyaya yönelmiştir. Birey ailede, iş hayatında ve arkadaş topluluğunda yeni ilişkiler içine girmiştir. Ancak, yetişkinlerin hemen hepsi zamanlarının çoğunu aileye ayırırlar.

Bu dönemde genç anne-babasından aile bir ev hayatına geçer; ama, yine de aile bağları korunur. Genç evlenir,kendi ailesini oluşturmaya ve kendi evini idare etmeye başlar. Bu oluşum sırasında anne-babalar yeni çiftlere yardım ederler. İlerde gerektiği zaman da yeni çiftler anne-babalarına yardım ederler. Bu oluşan yeni aile yapısı geleneksel aileden de çekirdek aileden de farklı bir yapı gösterir. Bu yapı daha çok her iki aile yapısının da ortasında yer alır. Bu nedenle adına “genişletilmiş çekirdek aile” denir. Bu aile yapısında eski kuşaklarla ve yeni kuşaklarla bağımsız, hareketli ilişkiler kurulmaktadır (Onur, 1986:124; Morgan-King-Weisz-Schopler, 1983:484 ve Weiten, 1989:418).

Genç bu dönemde artır anne-babasından ayrılmış olu kendi yaşamını kurmaya başlamıştır. Doğal olarak da yaşamını sürdürebilmek için çalışması gerekmektedir. Meslek seçimi ergenliğin sonunda gerçekleşmiştir ve birey genç yetişkinlikte çalışmaya başlamıştır.

Bu dönemde önemli olan başka bir konu da toplumsal ilişkilerdir. Bu bireylerin ve ailelerin koşullarına göre değişiklik gösterir. Kişi ailesinden koparak yeni insan ilişkilerine girer ve toplumsal katılıma yönelme gösterir. Genç yetişkin artık bağımsız bir birey olarak kişiler arası ilişkilere girer; toplumsal, kültürel, siyasal etkinliklere katılım gösterir. Bu katılım ile birey günlük yaşamın sıradanlığından kurtulur.

Bir diğer önemli konu da ahlak gelişimidir. Yetişkinlikteki ahlak gelişimi daha önce kazanılmış ahlak yapılarının bir bütünlük içerisinde kullanımını ve yaşama uygulanabilmesi olarak nitelenebilir. Şu halde yetişkinlikte oluşan değişimler, kişinin daha önceleri oluşturdukları kalıpları daha tutarlı bir biçimde kullanmaları sonucu oluşur. Yani daha önce ulaşılan en yüksek evrenin tutarlılık kazanmasıdır (Onur, 1986:158-159).

Ayrıca, hayatın belli dönemlerine özgü birtakım gelişme ödevlerinin olduğu görülür. Bunlar yaşamın başından sonuna kadar varlıklarını sürdürür. Bu dönemdeki başlıca gelişme görevleri şöyledir:

 Bir eş seçme
 Eşle
 Birlikte yaşamayı öğrenme
 Çocuk sahibi olma ve ebeveyn rollerini üstlenme
 Çocuk yetiştirme
 Evi idare edebilme
 Geçim sağlayacak bir işe sahip olma
 Sosyal sorumluluklarını karşılayabilme
 Duruma uygun bir sosyal gruba katılabilme (Baymur, 1994: 63)



ORTA YAŞ
BEDENSEL DEĞİŞİMLER

Orta yaşta bireyin dış görünümünde belirgin değişiklikler söz konusudur. Kilo alabilme eğilimi güçlenmiştir. İnsanlar bu dönemde yemeğe düşkündürler. Giderek şişmanladıklarını, hatta bu sebeple hastalandıklarını görseler bile yemekten kendilerini alamazlar. Ergenlikte yağlar bedenin %10’unu kaplarken orta yaşta bedenin %20’sini kaplar. Bu yağlanma nedeniyle karın ve kalça büyür; göğüs ve omuzlar da daralır. Ayrıca yağlanma, bedenin duruşunun değişmesine ve hareketlerinde yavaşlamasına neden olur (Schiamberg,1985:547).

Bu dönemde; en büyük organımız olan derimiz, esnekliğini ve doğal yağlarını bir miktar kaybettiği için incelir. Bu nedenlede cildin bazı bölgelerinde sarkmalar görülür. Kasların sert ve gergin tutulabildiği bölgelerde sarkmalar daha az olmakla beraber, yüz gibi bazı bölgelerde derinin sarkması kaçınılmazdır. Ayrıca derinin incelmesiyle damarlar ve lekeler daha belirginleşir. Deri kurumaya başlar ve terleme miktarında bir azalma görülür. Bu dönemin başlarında kırışıklıklar olmasa da, sonlara doğru ortaya çıkar. Bu yaşlanmanın doğal bir sonucudur (Mayo Clinic, cilt 1 sy244)s.

Özellikle erkeklerde orta yaşta saçlarda değişim gözlenir. Genellikle 50’li yaşlarda insanların çoğunun saçları büyük oranda kırlaşmış olur. Bu kırlaşma şakaklarda başlayıp yavaş yavaş yukarıya doğru yayılır. Alın açılmaya başlar; kellik ortaya çıkar (Mayo Clinic, cilt 1 sy244).

Duyular içinde, yaşlanma nedeniyle en belirgin değişiklik göstereni görmedir. 40 yaş civarında birey; göz bebeğinin küçülmesi, ışığa uyum, mercek uyumu gibi ortaya çıkan değişimlerin aniden farkına varır. 65 yaşından önce yetişkinlerin nerdeyse yarısı gözlük kullanmaktadır. 65 yaşından sonra ise on yetişkinden dokuzu gözlük kullanmaktadır.

25 yaşın altında işitmede azalma %1 olmak üzere oldukça azdır; ancak, 45 yaşından sonra bu oranda artış görülür. İşitme yitiminin büyük bir kısmı yüksek ses frekansında olur. Erkekler kadınlara göre düşük frekansları, kadınlar da erkeklere göre yüksek frekansları daha iyi duyarlar. 50 yaşından sonrasında da erkekler kadınlara göre daha çok işitme yitimine uğrarlar. Bunun nedeni erkeklerin kadınlara oranla daha yüksek mesleki sese maruz kalmaları olabilir.

Tat almadaki azalma 50 yaşından sonra belirginlik gösterir. Bunun sebebi de önce yanaklardaki daha sonra da dil kökündeki tat duyusu alıcılarının azalmaya başlamasıdır. Yaşlılıkta tatlılara duyarlılık genç yetişkinliğe nazaran üç kez daha azdır.

Koku duyarlılığı da 40 yaşından sonra önemli ölçüde azalma gösterir. 60 yaşındaki birinin kokuları ayırt etme yeteneği 20 yaşındakinin yarısı kadardır (Schiamberg, 1985:548).

Orta yaş döneminde hareketlerde önemli bir azalma ve yavaşlama görülür. Welford’un sözünü ettiği davranışsal işlevdeki yaşlılık belirtileri şunlardır:

1. Tepki zamanında artış görülür. Tepki zamanı, breyin bir uyarıcıyı alışı ile ona tepki verişi arasındaki süredir. Birey yaşlandıkça uyarıcıya tepkide bulunma süresinde artış gözlenir. Ayrıca bireyin bir işi yapma süresinde de artış görülür.

2. Bireyin performans değişkenliğinde yaşa bağlı olarak bir artış görülür.

3. Daha karmaşık işlerin yapımında önemli ölçüde başarı düşüşü görülür; çünkü, beynin bilgi biriktirme ve iletme kapasitesinde yaşlanma nedeniyle bir azalma olmuştur.

Bunun sonucunda; orta yaşa gelmiş bireyler çabuk yapması gereken işlerde gereken çabukluğu gösteremezler. Hareketlerinde yavaşlama olur (Schiamberg, 1985:548).

Orta yaşta; insanlarda uzun süreli ve tedavi edilemez hastalıklar olan kronik hastalıklar, kısa süreli ve tedavi edilebilir hastalıklar olan akut hastalıklara göre daha çok görülür. 40 yaşlarından sonra mafsal iltihabı, 50-60 yaşlarında özellikle erkeklerde şeker hastalığı sıkça görülen kronik hastalıklardır. Ayrıca bu dönemde dolaşım sistemiyle ilgili sorunlar da ortaya çıkabilir. Yaşlandıkça kalpte ve damarlarda çeşitli değişiklikler olur. Kalp kasının ve kan damarlarının esnekliği azalır. Metabolizma da kalp için gerekli enerjiyi üretemez. Kalbin pompalama yeteneği giderek azalır ve kalp aynı işi yapmak için daha çok çalışmak durumunda kalır. Kalp küçülür, ağırlığı azalır. Kalbin işlevini kontrol eden, kasılmasını sağlayan hücrelerde azalma görülür. Kalbi besleyen damarlarda daralabilir. Bunun sonucu angina (göğüs ağrısı) veya kalp krizi oluşabilir. Kan basıncının uzun süreli olarak yükelmesi hipertansiyona (yüksek tansiyona) neden olur. Yaşlanmayla birlikte dolaşım sisteminde yavaş yavaş meydana gelen bu değişikliklere rağmen, kalbimiz vücudumuzun ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir (Mayo Clinic cilt 1 sy242-243).

Sindirim sistemindeki değişiklikler çok belirgin değildir ve orta yaşın sonuna kadar fark edilemiyebilir. Yemek borusunda yutma hareketleri giderek yavaşlar; fakat, bu olay fark edilemeyecek kadar hafiftir. Sindirilmiş yiyeceklerin bağısaklarda ilerleyişini sağlayan hareketlerde de yavaşlama görülür. Bağırsakların iç yüzündeki çıkıntıların şekillerinin değişmesi sonucu emilimde azlma olur. Mide, karaciğer, pankreas ve ince bağırsaktan salgılanan sindirime yardım eden salgılarda azalma görülür. Bu değişiklikler önemsiz olmakla beraber sindirim sürecinde herhangi bir soruna neden olmaz. Ayrıca alınan suyun yetersizliğinden kaynaklanan kabızlık da oldukça sık görülür (Mayo Clinic, cilt 1 sy243).





CİNSEL DEĞİŞİMLER

Orta yaşta erkeklerde ve kadınlarda ortaya çıkan cinsel değişikliklere verilen isim “yaşam değişimi” şeklindedir. Yaşamın bir döneminin terk edilip bir diğeri başlaması anlamına gelir. Climacteric (yaş dönümü) ise; orta yaşta hem kadında hem deerkekteortaya çıkan hormonal değişimlere eşlik edenfiziksel ve duygusal değişmelerin geniş bir bileşimidir. Kritik bir evrenin başlıca dönüm noktasını oluşturur. En çok görülen değişiklik ise erkek ve kadınlarda üretim yeteneğinin giderek azalmasıdır. Yaş dönümünün sonu kadınlarda daha etkilidir; çünkü, ay halinin durması gibi çok açık bir işaretle belirginleşir. “menopoz” kadın yaş dönümünün son noktasıdır. Erkek yaş dönümü ise erkek üretkenliğinin derece derece azalmasıdır (Schianberg, 1985:548-549).

 Menopoz: Kelime Yunanca aylık anlamına gelen “men” ve kesilme anlamına gelen “pausis”den türetilmiştir. 40-55 yaşları arasında gerçekleşir. Kadında yaş dönümünün son noktasıdır. Östrojen hormonunun durması yumurtalama sürecini sona erdirir. Dolayısıyla aylık kanamalar da durur. Artık gebe kalma yani çocuk doğurabilme yeteneği kalkar. Ancak cinsel hormon salgısı birden bire kesilmez; yavaş yavaş olmak üzere 1-2 yılda tamamlanır. En belirgin belirtileri; sıcaklık basması, aşırı terleme, baş dönmesi, baş ağrıması, hafif tansiyon yükselmesi, kalp çarpıntısı, yorgunluk, uykusuzluk, sinirlilik, ağlama, histerik bayılmalar, depresyon vb.dir. bu can sıkıcı belirtiler menopozun sonuna kadar sürer (Okyayuz, 1999:189-197).

Bu dönem kadınlarında bazı ruhsal değişiklikler görülür. Bu değişiklikler; kadının özel kişiliğine, çocukluk ve kızlık zamanında huzurlu ve dengeli ruhsal bir hayat geçirmiş olup olmamasına, kendi isteği ile evlenip evlenmemesine, hormonal işlemlerinin düzenli veya düzensiz olmasına bağlıdır. Menopoza kadar az çok mutlu bir hayat geçiren kadınlarda bu dönem daha az sorunlu geçer. Heyecanlarla geçen, kompleksli bir çocukluğa sahip olanlarda ise bu dönemde melankolik depresyona varmak üzere psikoz derecesinde bozukluklar ya da çeşitli nevrozlar görülür. Yani bu gibi bozukluklar daha çok öncesel uygun bir yapıları olanlarda olur. Ancak, bu tür duygularla depresyona giren kadınlar yalnızca küçük bir gruptur (Adasal, 1977:145-146).

Ay halinin kesilmesi cinsel faaliyetin kalkması anlanına gelmez; ancak, vajen duvarının incelmesi, üretim organlarının zayıflaması, uyarılma sırasında vajen ıslaklığın azalması kimi kadınlarda cinsel ilişkiyi zorlaştırmaktadır.

1960’larda menopoz belirtilerini denetleyebilmek için kadınlara östrojen hormonunun verilmesi son derece yaygın bir yöntemdi. Fakat bugün bu yöntemin rahim kanseri olasılığını dört ila yedi kat arttırdığı bilinmektedir. Olumsuz yanlarına rağmen bu tedavinin olumlu yönleri de vardır (Onur, 1986:212).

 Erkeklerde yaş dönümü (Andropoz): 45-55 yaşları arasında gerçekleşir. Yaşlanan bedende hem sperm üretimi hem de testosteron üretimi azalmaktadır. Fakat bu azalma, erkek üretkenliğini hiçbir zaman bitirmeyecek şekilde derece derece olur; testosteron ve sperm azalmasına karşın ileri yaşlara dek sürer. Bu yönüyle kadının menopozundan farklılık gösterir (Schiamberg, 1985:549).
Sertleşme’un (erection) eskisi kadar çabuk olmaması, boşalma (ejaculation) süresinin ve gücünün azalması gibi cinsel güce ait bazı sıkıntılar ve cinsel arzunun azalması belli başlı şikayetlerdir. Bununla ilgili olarak geçici bir nevrastenik hal söz konusu olabilir. Buna “yalancı nevrasteni” denir. Ayrıca, bu duruma meslek ve çalışma koşulları da etki eder. Bu durumdaki erkeklerde çalışma isteksizliği, irade gevşemesi, baş ağrıları, uykusuzluk, çabuk sinirlenme, bir şeyin etkisinde kalma gibi belirtiler görülür. Kadınlardakinden daha az olmakla beraber melankolik çöküntü ve özellikle fazla içki içenlerde paranoid derecede kıskançlık reaksiyonları görülebilir. Bu dönemde cinsel yorgunluk ve başarısızlık olabildiği gibi; yıllarca sevilen ve sayılan eşe karşı soğukluk, çevrenin hayretle karşıladığı bir Don-juan’lık veya çok genç bir kızla evlenme davranışı görülebilir. Fakat bu durum erkeğin eşinin psikolojik anlayışı ile bir süre sonra geçebilir.

Görülüyor ki; genel olarak sinir sistemleri kuvvetli ve dengeli olan, psikoz önceleri bir yapıları olmayan, anlayışlı bir aile ve meslek çevresine sahip olan erkeklerin çoğu bu dönemi daha iyi atlatabilmektedir. Ancak; kötü bir ergenlik dönemi geçiren, daima istekli ve karamsarlı bir gelecek kaygısıyla yaşayan erkekler bu dönemde biolojik ve psikolojik etkenlerin katılımıyla affektif krizler geçirebilirler (Adasal, 1977:148-149).

ZİHİNSEL DEĞİŞİMLER

Orta yaşlıların zihinsel yeteneklerinde genç yetişkinlik dönemine kıyasla problem çözmede,entellektüel açıdan bir şey üretmede durağanlık olduğu görülüyor. Ancak; daha önceki yaşantıların birikimesiyle oluşan tecrübelerin bireye sağladığı avantaj, zihinsel kapasitenin anlamlı bir kayba uğramamasını sağlamaktadır (Cüceloğlu,1997:365 ve Weiten,1989:419).

Yaratıcılık da orta yaşlarda belirgin bir azalma göstermemektedir. Hatta bazı yaratıcı kişilerin, çeşitli etkinliklerini yaşlılık yıllarına kadar sürdürebildikleri gözlenmiştir. Bu da tepe noktasına ulaşmanın bundan sonra bütün yeteneklein hızlı bir düşüş göstereceği anlamına gelmemektedir.

Bu dönemde uzun süreli bellek yavaş bir düşüş gösterir; ama, bu durum 55 yaşına kadar belirgin değildir. Bu nedenle orta yaştaki bir bireyin bir konuyu öğrenebilmesi için ona yeterli zaman verilmelidir. Bireyin bilgiyi uzun süreli belleğine kaydetmesi daha fazla zamanını alır. Bir şeyi öğrenebilmesi konusunda bireyin kendine güvenmesi de çok önemlidir. Knox’a göre; yetişkinlikdeki öğrenmeyi etkileyen etkenler şunlardır:

 Koşullar: Fiziksel olarak sağlıklı olma yada olmama; görmenin, işitmenin azalması gibi duyusal kısıtlanmalar öğrenmeyi etkileyebilir.

 Uyum: Kişisel veya toplumsal bir uyumsuzluk söz konusu olduğunda bireyin öğrenmeyi kolaylaştırmasında zorluklar yaşanır.

 Uygunluk: Öğrenilecek şey anlamlı ve yarar sağlayacak bir şey ise bireyin motivasyonu ve işbirliği artış gösterir.

 Hız: Zaman kısıtlamaları ve baskı öğrenme başarısını azaltır. Birey kendi hızına bırakılırsa öğrenme daha yüksek olur.

 Statü: Kişinin sosyo-ekonomik durumu, istemler, baskılar, öğrenmeyi etkileyebilecek değerler ile yakından ilişkilidir.

 Görünüş: Kişisel görünüş, bireyin özel öğrenim türleri ile ilgilenmesini sağlayabilir. (Schiamberg, 1985:555-559)

TOPLUMSAL GELİŞİM

Orta yaş ailede değişikliklerin olduğu bir dönemdir. Çocuklar yüksekokula ya da yeni bir hayata başlamak için evden ayrılabilir. Bu, orta yaştaki bireylerin yaşamlarında maddi ve duygusal deişikliklere neden olabilir. Ayrıca; yaşlanan ebeveynlerle ilgilenmek ve yarattıkları sorunların üstesinden gelmek de orta yaştaki bireylerin önemli sorumluluklarındandır.

Emeklilik yaklaşmaktadır ve birey de kendini bu duruma hazırlamaya çalışır. Ekonomik açıdan zorluk çekmeyecek şekilde kendini ayarlamaya çalışır. Orta yaşta ve öncesinde bireyin ne kadar çok ilgi alanı varsa, emeklilik de o kadar rahat geçer. Çünkü bireyin kendini oyalayacak oldukça çok sayıda uğraşı olacaktır. Bu da depresyona girme olasılığını azaltır (Mayo Clinic cilt 1 sy 238-240).

Orta yaşta insanların toplumsal ilişkileri, onların toplumsallaşma yeteneklerinin de anlatımıdır. Toplumla ilgili etkinlikler sosyo-ekenımik düzeyle ilişiklidir. Gelir düzeyi yüksek olanların toplum içinde daha etkin oldukları görülmektedir. Bu döenmde arkadaşlık ilişkileri de önem kazanmaktadır.

Orta yaşlılıktaki başlıca gelişim görevleri şunlardır:

 Yetişkinlere özgü sosyal ve ulusal sorumlulukları yükümlenebilme

 Ekonomik yaşam koşullarınıkurup sürdürebilme

 Çocuklarına gereken rehberliği yapma

 Uygun boş zaman uğraşları geliştirebilme

 Kendine özgü bir kişi olarak eşi ile ilişki kurabilme

 Orta yaşlarda görülen fizyolojik değişikliklere uyum gösterme

 Yaşlanan anne-babalarına uyum gösterebilme (Baymur, 1994:63)







ORTA YAŞ KRİZİ

Gençlik yıllarında, her bireyin kendine ait belli hedefleri vardır ve yaşamları boyunca bu hedefleri doğrultusunda yol almaya çalışırlar. Orta yaş geldiklerinde de yaşamlarının sonuna yaklaştıklarını fark ederler. Geriye dönüp de neler yaptıkalrına bakarlar. Eğer gördüklerinden memnunlarsa o zaman ortayaş krizi diye bir şey söz konusu olmaz. Ama eğer hiç memnun değillerse işte; o zaman sorun var demektir. Hedeflerine ulaşamamış ya da ulaşmış ama mutlu olmamış olabilirler. Bazıları da artık eskisi gibi genç olmadıklarını anladıkları için krize girerler. Orta yaş krizinin daha birçok sebebi bulunmaktadır. Buradan da anlaşıldığı gibi herkes orta yaş krizine girecektir diye bir zorunluluk yoktur. Kendine güveni olmayan, çocukluğunda ya da gençliğinde sorunları olan bireyler krize girmeye daha yatkındır.
KAYNAKÇA

Adasal, Rasim. Medikal Psikoloji. İstanbul: Minnetoğlu Yayınları 1977

Baron, Robert A. Essentials of Psychology. Boston: Allyn & Bacon Com. 1996

Baymur, Feriha. Genel Psikoloji. İstanbul: İnkılap Kitabevi 1994

Cüceloğlu, Doğan. İnsan ve Davranışı. İstanbul: Remzi Kitabevi 1997

Gençtan, Engin. Psikanaliz ve Sonrası. İstanbul: Remzi Kitabevi 1996

Kulkasızoğlu, Adnan. Ergenlik Psikoloji. İstanbul: Remzi Kitabevi 1998

Mayo Clinic. Mayo Foundation for Medical Education and Research. 1995

Medicana. İstanbul: Ana Yayncılık A.Ş. 1993

Morgan, C. ; King, R. A. ; Weisz, J. R. ; Schopler, J. Introduction to Psychology. Newyork: McGraw-Hill Book Com. 1983

Okyayuz, Ülgen H. Sağlık Psikolojisi. Ankara: Türk Psikologlar Derneği 1999

Onur, Bekir. Gelişim Psikolojisi-Yetişkinlik Yaşlılık Ölüm. Ankara: İmge Kitabevi 1986

Schiamberg, B. Lawrence. Human Development. Newyork: Macmillan Publishing Com. 1985

Hiç yorum yok: