4 Ekim 2007 Perşembe

ZOKALI TAKIMLARIN LÜFER AVINDA KULLANILMALARI

7.5;ZOKALI TAKIMLARIN LÜFER AVINDA KULLANILMALARI
Zokalı takımlarla kuzeyde, boğazlarda' ve Marmara da Iüfer avlamak Çok kolay ve çok bereketli olduğu için, herkes tarafından benimsenir ve yaygın • • biçimde de kullanılır. Bu bakımdan, çinekop, -sarıkanat, lufer, palamut, kofana ve.torik verimi iİe bilinen• mer' alar; heres tarafından vakitli vakitsiz•yoklanarak tedirgin edilir. Hatta iyi av verebilen yerlerin 'sürekli ziyaret eden o kadar çoktur ki, insan bu kalabalığın arasında kaldığı• sürece bir rahatsızlık ve huzursuzluk duyar. Halbuki, oltacılıkta yapılan•işden sonuç almak ve alınan sonuçdan da huzur duymak esası var olduğundan, çalışmalann ağırlığı bu yöne meylettirilirse, daha faydalı olur. Durum kalabalıktan uzak kalmak ve'bir başkası tarafından tedirgin edilmemek amacına yönelik olacagı için, çahşmJarı kimsenin bilmediği veya bullamadığı yerlere kaydırmanın çok büyük faydası göriilür.
Lüfer bir'mevsim balığıdır. Bir yerde göründüğü zaman benzeri olan bir başka yerde de. bulunabilmektedir. Amaç için, yukarıda değindiğimiz mera özelliklerinin araştırılrmasına ağirlık venlirse, başarıya ulaşmamanın imkanı yoktur. Ne var ki, lufenn varlığını kanıtlayan işaret ve belirtilerin ilk bakışta ve •birden farkedilmesi mümkün degil-. Ama aşağida tarif edeceğimiz avlanma yöntemi aynen uygulanacak olursa, eşine pek az rastlanan bereket içine girmek işden değil. Bu uygulama• şudur
Sabah güneşin doğmasından sonra, çaparaya çıkılır. Amaç Iüfer avında kunanilması gereken yemi tedarik etmektir. Tedarik edilen. yemin tek türii ile yetinilmesi doğru olmalı. Çünkü, o gün için liifer!erin hangi yem peşinde olduklarrnın kestiriImesi mumkun degildir. Her'nekadar lüfer için en geçerli' yemin izmarit olduğu bilinmekte ise de, bazen balıkların•bu yeme bile beklenildiği • ölçüde ilgi göstermedikleri göriilür. O zaman • çapara ile alinan yemin kuUanilmasi yolurıa gidilir. Dunımua ne olduğunu belirleyen gene balığin kendisidir. Çünkü çapara ile avlanırken, yakalanan balıklardan hiç değilse birinin, çapara iğnesi üzerinde sadece baş olarak çıkması, lüferlenn hangi yem peşinde olduklannın en kesin kanıtıdır. Butür gelişmenin görülmesi halinde de o yerin lüfer avalamaya yatkın bir mer'a olduğu hemen anlaşılmalldır. Bu oluşum, avlanmak için bir başka yer arama ihtiyacını ortadan kaldırır.
Genellikle yem tedariki için, kullanılan:: çaparadan ya istavrit veya benzeri iriliktek akyemlerin : alınması olanağı vardır. Hatta, 'avlanmamn ağırlık noktasını istavrit.oluştunır. Ama,:belki lufer o gün için çaparadan.• çıkan' yeme istek göstermeyebilir.. O zaman baş yem olan izmarite döniilmesi gerekir. Bu bakımdan yeteri kadar istavritin alınması sonra, çalışmaları izmarit avlamaya yöneltmelidir. Gerek istavritin ve gerekse•inıarit hatta diğer akyem turlerinin bol miktarda kalanabildikleri mer' alar.bilinmektedir;Bilinmese bile, kısa bir araştırma, insanı beklediği sonuca götiirebilir,
İstavrit avlamasında çapara kullanılması asıldır ama, aynı takımla inıarit avlamayr ginşmek doğru oimaz. Bu amacı gerçekleştirmek için de yemli çapara.kullanılır. Yemli çaparanın yemleri her ne kadar önce bölümünde belirtilmiş ise de, eldeki istavritlerden faydalanma yoluna• gitmenin de her hangi~ sakıncası yoktur. Halbuki yemi çapara ile inıarit avlamada kullanılacak baş yem, hum adı verilen ufak midyilerin içidir. Biz elde mevcut olan yemden faydalann düşündüğümüzden, istavrit yemini ileri sürdük.
Ufak parçalar halinde kesilen istavrit etini igneIere takdıkktan sonra, (istavrit etleri yemli çapara iğnelerine, lokma yemler gibi takılır.) takimı özel bölümünde tarif edildiği gibi kullanmal•ırdır.. Böylece bilinen meralar da girişilen avlanmadan da bol miktrarda izmarit alınır ve istavritler gibi livarlanır.
Bundan sonra yapılacak işi istirahata çekilmek veya oğle•yemeği•:hazırlığına girişmektir. Sandala her zaman,için pikniğe yönelik ~komanyanın bulundurulması alışkanlık haline getirilmiş olacağından ateş yakmak, balık pişirmek , çay. kaynatmak, hatta hava müsait ise, su başında veya ağaç gölgesinde takım hazırlamak olagan işlerden sayılır. Böylece sürdürülen lüfer avcılığı hazırlıklannın pek tatlı ve pek keyifli tarafları da vardır.
Güneşin batıya meyletmesinden sonra, çalışmalara yeniden başlanır. Ama, bu defa amaç yem tedarikine değil, Iüferlerin bulunduğu ve sürekli olarak eğlendikleri yerin bulunması çalışmalarına aittir. Gerçi, çaparanın kullanllması sırasında işaret alınmış ve bir kanıya varılmştır ama, gayet hızlı bu çalışma içiıe 'girmek olduğundan daha verimli bir alanın bulunması elbette ki faydasız olmaz. Bu amaç için de, iki tiir avlamadan birinin uygulanmasına girişi!ir.Bu aviamalarin birincisi •kaşık çekmek, ikincisi de, sandal peşinde yemli pişkova sürütmektir. Birinin olmadığı yerde diğerinin rahatlıkla kullanilması o!anağı vardır.
Her iki uygulamada ki işin ağırlık noktalannı burun başları ile koylara açılan dere ağrzlarına rastlamaya. gayret etmeİidir. Derelerin akar veya kumlu olmalarının pek önemi yoktur. Dunım, bu derelerin koylardaki deniz dibi oluşturmaların'dan faydalanmayı ,•amaçlar.
Bu şekilde sürdüriilen avlanma sırasında kaşık veya pişkovaya ilk balığın atladığı yer neresi ise,,hemen oranın kertenzi alınmalı ve istenirse o yere ufak bir şamandıra bırakılmalıdır. Balık tutuldu diye, gene,dönüp aynı yerden bir daha geçme ve bir balık daha yakalama isteğine asla kapılmamalıdıi. Oluşum belki bir rastlantı olabilir. Rastİantı olmasa biİe balığın tutulduğu yeri peş peşe hareketlendirerek sürünün tedirgin edilmesi asla doğnı olmaz, Çünkü .•,sürü, mutlaka kendi amacı için orada dur,maktadır; Eger bu raştlantıdan sonra, balığın tutulduğu yerin kıyı kesimlerinde bir araştırma• yapılacak olursa, bu'bulunuşun sepibebi derhal`anlaşılır. Onun için, kaşık çekmeye veya,• yemli pişköva surütmesine bir• süre •daha devam edilebilir, Bu. tür çalışmanın -amacı da,o merada başka surülerin bulunup bulunmadığını anlamaya yaradığı içn:girişmelidir. Eğer süıdürülen uygulama olumlu bir sonuca bağlanabildi ise, koyun önünde buyük bir Iüfer yaylım alanı var demektir.. Hemen avlanmayı kesmeli ve akşam beklenmelidir.
Çalışmalar tarif edildiği biçimde yüriitülür ve mer' a özelliklerine dikkat edilecek olursa avlanılacak yerin bulunması zor olmaz. Gün batımından evvel yani, güneş kavuşurken, sandalın demirleme işi bitirilmiş olmalıdır.
Sandalın demirlenmesi, daha dogriısu • çift demir ve çift şamandıra uygul•aması ile tonozlaması çalışmalannda dikltat. edilmesi gereken durum şudur:
Lüfenn, kaşığa veya pişkovaya yakalandiğı`yerin kerteriz noktasındaki su derinliği ölçülecek olursa, 9.5 - 13 kulaç olduğu görülür. Ne var ki; gece keneriz noktası üzerine yakılacak lambanın•işığıi 9.5•ku'laçtan aşağı derinliklere fazla ve13• kulaçtan daha derin sulara az gelir. Durumu ayarlayabilmek için, iki demir arasındaki uzaklığı biraz geniş tutmalıdır. Bu gereksinmeye göre birinci demir kıyı yönünde olmak üzere altı, ikinci demirde açıklara doğnı 18 -19 kulaca indirilmelidir. Bu uygulama ile sandala geniş ölçüde gezindirme alanı temin edilmiş olur. Dunım o gün için sudaki bulanıkliğın, lamba ışığına göstereceği etkinin ayarlanmarı bakımından faydalıdır. Çünkü lamba ışığının yakamozu kesmesi ile beraber deniz dibinden yukarı doğru da yansımaması gerekmektedir. Dunılması gereken yeri balıgın kendisi yeme gelmekle belirler. Ortalık karardığı harde balık yeme gelmiyorsa çekindiği bir göriintü var demektir. O zaman tonoz iplen gevşetilir ve sandal biraz daha derin suyu bulunan yere doğnı kayduılır. Balığın yeme gelmeye başlaması, su ile ışığın olumlu duruma girdiğini gösterir. Ama bazen bu işin tersi de oluşabilir. Suların çırpıntı veya karadan gelen akıntılar sebebiyle bulanık olacağı dikkate alınmalı ve sandalı derinlere dognı değil de, daha •sığ sulara doğnı kaydınnahdır.'Bu derece titizlik içinde yiiriitülen çalışmadan elbetteki bereketi bir sonuç beklenir.
Lüferin yeme gelmesini bazı kimseler çok aptalca bir davranış olarak görmektedirler. •Çünkü: onun.yeme geldigi diğer balıkların yeme gelmelerinden hiç birine benzemez. Isınp koparmanin oluşturduğu sarsıntılar şeklinde duyulur. Ne var ki, Iüferlenn dişleri çok keskin oldugu için bu sarsıntıların ele yansıması hafif tıkırtılar şeklindedir. Buna rağmen, lüferlerin zokaya yakalanmaları çok kolay olduğu için, avlananlar bu kanıya varmaktadırlar. Halbuki, lüferlerin zokaya kolaylıkla yakalanmalarının sebebi, aptalca davranışlanndan değil, pek cesur ve kendine güvenir biçimde yemi koparma çalışmalarından ilen gelmekttdir. Lüferlenn yeme gelmelerindeki kurnazlık, su ile işinin uyumlu dunımda bulunmaması ve bir de, zokada gümüş veya benzeri balıklarin bütün olarak zokaya takılmaları sırasında göriilmektedir. Çünkü bu dunımda yeme gelen her lüfer, bir çırpışta yemi yarı yerinden keser ve kaçar. Oluşumun ayrıntılannı bilmeyen veya farkedemeyenler, zokaya hemen hırsız iğne koyma girişiminde bulunurlar. Çaba, avlanmayı bir derece olumlu yola sokar ama, bereket derecesi gene de beklendiği şekilde gelişemez. Yarı yarıya hatta, daha da az olan bir sınır içinde kalır. Bu bakımdan balıkların yemi kesip kaçmaları• halinde, hrrsız iğne kullanmak eğilimi içine girmekie beraber, balığı kusurun da mutlaka bulunup düzeltilmesi gerekir. Bu kusur ya bedenin balığa görüntü vermesi veya yemin zokaya gereği gibi takılmamış olması şeklinde yonımlanmalıdır.
Burada, gereksinmelerine değinmeden, lamba yakma ve lüferleri ışık tutma eylemine birden girişiverdik. Halbuki lüfer avlnda lamba yakmanın bir yeri ve bir zamanı vardır. Her yerde ve her avlanmada lamba yakılmaz. Her lambanın yakılması da lüfer avında geçerli değildir. Gerçi bu oluşturmanın kurallaşmış ve herkes tarafindan yaygın biçimde kullanılır hale getirilmiş bir dunımu vardır ama, uygulama ancak becerilebildiği ölçüde geçerli dunıma girmektedir•. Dikkat edilecek olursa, büyük takımlar, lamba yakma gereksinmelenni duydukları zaman (ki bu süire ılıman günler süresini kapsar) daima sarkıtma şekline dayalı olan lambaları kullanırlar. Bunun bir sebebi olması lazımdır. O halde lüfer avında kullanılmasl gereken lambalar da neden aynı göriintü içinde olmasın ?
7.5.1. LÜFER AVINDA NE İÇİN VE NEDEN LAMBA GEREĞİ DUYULUR?
Karada olsun, denizde olsun, pek çokl canlının ışığa karşı geniş ölçüde ilgi bilinmektedir. Kuvvetli ışık merkezi mıknatıs gibi canlıları kendine doğru ,çeker. Bu oluşmanın önune geçilemez, yani oluşması istenemez. Karada kelebekler böcekler, örümcekler, çekirgeler hatta yılanlar ışığı yandığı yere şuursuzca bir isteği ile gelirler. Bu durum demek böyledir. Pek çok balık türü ışığa gitme isteği gösterebilir. Bazı kimseler lamba yakmanın, yakamozu kesme amacına: olduğunu söylerler. Bu da doğrudur. Bir yandan da balıklan etkili olduguna alan içine çekerek toplar. Şu halde denizlerde lamba yakmanın iki ayrı amacı olduğu anlaşılır.Birincisi, baliklan ışık alanına toplamak ikincisi de kullanılan takımı, yakamozu kesmek suretiyle balığin giörünüşünden saklamak
Balık avında kullanılması gereken lambanın, kuvvetli ışık veren cinsten olması lazımdır. Bu suretle genişe yayılabilen ışığın balıkları kendini çekmesi ve sonuç olarak da ışık altında toplanmaları sağlanmış olur.Lamba yakma gereksinmesi, ay karanlti gecelerde daha geçerlidir.•. Aydınlık ve mehtaplı gecelerde yakılan lambaların gecelerdeki kadar başarılı sonuç:vermediği bilinir.
Eskidcn balık avlamada Çıra asetilen gaz yağı, mazot yakan aygıtlar kullanılırdı. Günümüzde ise, jeneratör kullanan yaşlı ve tecrübeli reisler, jenaratör kullanmanın balık nesline zarar vermekde ve bu usulün sullarımızda yasak edilmesini ısrarla istemekdirler. Doğrudur. Çünkü, jenaratör ile elde edilen ışığın kuvveti kadar çıkarılabilmekte ve zamanı olmadığı halde kullanllarak, çok derin bırakmak üzere yatan balık sürülerini tedirğin ederek kabarmalanna ve lamba yakamalarrna sebeb olmaktadır. Bu aletler ilk ] kullanildıkları senelerde, motorlar dolusu uskumru yakalama olanağı bulunmuş fakat bu gün uskunını balığı aranılır duruma gelmiştir. Hele Marmara denizi, hakikatten aranacak duruma sokulmuştur.
Oltacılıkda, çok kolay ve kolaylığı ölçüsünde yaygın bu alışkanlık haline girerek kullanılan iki türlü lamba vardır. İyi ve bol ışık vermesi ile tantnan bu iki aygıttan biri gaz yağı , diğeri de sıvılaşanlmış petrol gazı yakan lüks lambalardır. Her ikisi de denize meylettirilerek, sandalın küpeştesine bağlamak süretiyle kullanılır. Bu ginşim avlanma için bir dereceye kadar geçerlidir ama, kullanmak için bazı zararlı sonuçlann doğmasına sebep olmaktadır. Önıeğin, akşamda sabaha kadar çalışma gereği duyan kimseler ertesi gün gözlerinin şiddetle yandığını ve gözlerinin içine bir avuç kum atılrmş gibi söylerler. Bu dunım çok kuvvetli ;lambalarının göz seviyesinden aşağıda bulunması sebebi ile, sürekli olarak gözleri etkilemesinden ileri gelmektedir. Ş,u halde, bu tür girişimler için kullanılması gereken ışık kaynaklarının avlanırken, baş üzerindeki bir yükseklikte tutulmalan gerekmektedir.
7.5.2.GECE IŞIKLA LÜFER AVI
Henüz ortalık aydınlık iken bitinlen sandal tonazlamasını, ışığın yakılması takip eder. Yemler'de çok önceden kesilmiş ve olacağından avlanmaya girişmede bir sakınca kalmaz.
Zokanın yemlenmesinden sonra, takım açılır ve iskandil ile tesbit edilen derinliğe indirilir.KaranIığın başlaması ve ışığın etkili duruma girmesi ile başlayan avlanma, aralıksız olarak o kadar hızlı gelişme içine girer ki insan bayağı yonılur ve terlemeğe başlar.
Lüferin yeme gelmesinde kendine has bir özellik vardır.. Balığın kesme ve koparma gücü yüksek olduğu için yeme gelme sırasında ki sarsıntılar, tok değil hafıf bir tıkırtı şeklinde duyulur. Tıkırtıının sezilmesi ile beraber yemi hemen biraz daha askıya alma girişiminde bulunulmall ve tıkırtının sürdüğü duyar duymaz da tasmayı atmalıdır İşte lüfer avlamanın bütün incelikleri, bu tür davranışın zamanında uygulanmasındadır. Tasmayı yiyen Iüfer, diğer tür balıklarda olduğu gibi kaçma ve o yerden uzaklaşma çabasına girişmez. Ya ne oldugunu anlamak için olduğu yerde durur ya da, canını yakan şeyi kesip koparmak için fırsat bekler . Hakiıkatten tasma atıldıktan sonra balığı hemen çekip alma işine girişilmez ise, takımuı birden boşaldığı göriilür. İşte beden kesilmiş, balık Zoka ile beraber kaçmıştır. Bu gelişmeye meydan vermemek için, tasmayı atar atmaz takımı, mümkün olan en hızlı biçimde çekmeli ve balığı bir an önce sudan çıkarmağa gayret etmelidir. Eğer balığın çekilmesinde ağır ve yavaş hareket edilecek olursa, takımın kesilmesi ihtimal dahiline girer. Çünkü Iüferler zoka ile yakalandıktan sonra diğer balıklar gibi direnmez. Çekme sırasında takımın üzerine doğnı gelerek, doğacak en küçük fırsattan faydalanıp onu kesme gayreti içine girerler.
Lüferler için uygulanan bu şekildeki avlanma yöntemi; torik ve palamut avı için de, aynen geçerlidir, Gerçi torik ve palamutların Iüferler gibi bedeni kesip kaçma yeteneklen yoktur. Çünkü onların diş yapıları Iüferlerinkine benzemez. Onlar da sivri ve keskindirler ama, seyrek yapıda olduklan için beden ve kösteklerüzennde etkili olmamaktadrrlar. Sadece, derin suda yakalandıkları için, sudan çabuk çekip çıkarma gereği duyulur.

4.14.YELDİRME İLE LÜFER AVI


Bu takımın bir adını da, bazı yörelerde, ‘Uzun olta’ denilmektedir. Gerek donam gerekse kullanma şekli, yeldirmelerin aynı olduğu için, bilhassa değinmek istedik.

Diğer taraftan, bu takımın donam çalışmaları, çok zor ve hayli marifet isteyen bir beceriyi gerektirmesine rağmen, avındaki bereket sebebile, değinmeden ğeçemedik.


4.14.1.LÜFER YELDİRMESİNİN (UZUN OLTASININ DONATILMASI)


Elemanları:

1.Olta iğnesi,

2.Beden,

3.Çelik veya bakır tel,

4Fırıldak,

5.Şamandıra,

6.Kıstırma,

7.Olta ipi,

8.kelebek.


1.OLTA İĞNESİ

Bu takımda kullanılacak olta iğnesinin, bir dereceye kadar uzun saplı olmasına dikkat edilir. Bu sebeble seçilecek iğne kaliteleri, 1250-1251 olarak belirir. İlk günlerde, yami, ağustosun yirmisinden sonraki günlerde 1no., Eylül ve sonraki günler için ise sırasıle,1/0, 2/0, 3/0 olarak seçilmelidir. Çünkü, Ağustosun yirmisinden sonra görülen koruk lüferi, henüz pek iri değildir. Bu bakımdan, iri iğne kullanılmasını gerektirmez. Yukarıda değindiğimiz kalitelerin bir numarası başlangıç için en geçerli iğnedir.

Lüfer yeldirmesinin iğneleri, bedenlere bağlamanın iki yolu vardır. Birincisi, (Şekil 8-10) de gösterilen, iğne düğümü uygulaması, ikincisi de, ibrişim sarmasıdır. Düğüm uygulamsı, diğer takımlarda kullanılan bağlama şeklinin aynıdır. Yalnız, burada düğümden artan ve iğne sapı üzerinde görülen beden ucu nun biraz mesafeli olarak kesilmesi gerekir. Örneğin çökermelerde, düğümden arta kalan bedenin kısa ucuna,1.5-2.0 mm.lik bir boyut veriliyorsa, bu takımada, 2.5-3.0 mm.lik bir uzunluk vermemek lazımdır. Bu fazlalığa, bakır telin beden üzerine sarılması uygyulamasında, çok faydası görülecekdir.

İbrişim uygulaması için ise, düğüm sadecbedenin, iğne bağlanacak ucuna, üç sarımlı olarak vurulurve pense yardımı ile de iyice sıkıştırılır. Bundan sonra bedenin düğümlü ucundan sarkan fazla naylon, gene düğümden, 2.5-3.0 mm. kadar uzağından kesilir.

Bu şekilde ucuna köstek başı düğümü vurulan bedenin düğümlü ucu, iğne sapı üzerine yatırılır. Bedenin düğümlü ucu, iğne palasının arkasında kalacak ve düğüm ile iğne palasıarasındaki2.0 mm.lik mesafe ibrişim ile ve kazık bağı vurulmak suretile doldurulacakdır. Böylece düğümlü uç, iğne sapı üzerine yatırıldığı zaman, düğüm ile iğne palası arasındaki boyut 2.0 mm. olarak belirlenmiş olur. Bu mesafe, kazık bağı vurulmak suretile, ibrişimle dolduruldukdan sonra, bedeni kuvvetle çekip, sarımın sıkışarak, iğne palası dibine oturması sağlanır.

Bu şekilde iğnesi bağlanan beden, diğer işlemlerin uygulanabilmesi için, bir kenara bırakılır.


2.BEDEN


Bu takımda kullanılacak bedenin uzunluğu, 50-60 cm.yi geçmez. Kalınlığı ise, 0.30-0.35 mm.dir. 50-60 cm. olarak boyutlandırılan beden, kasa gözü oluşturulmasından sonra, 40-50 cm. uzunluğuna düşer ki , normaldir.


3.ÇELİK VEYA BAKIR TEL


Lüfer grubu balıkların, olta bedenlerini, gayet kolaylıkla kesip koparabildikleri bililnmekte olduğundan, lüfer avlamak amacı ile donatılan bir takımda ilk akla gelen şeyin, bedende çelik tel kullanılması olur. Halbuki, çelik tellerin takma sokulması, sağlamlık ve güvence yerine, daha geniş, kırılma ve kopmalara sebebiyet verir. Çünkü, çelik teller, gerek iğnelere, ve gerekse, bedenlere, ne türlü uygulama ile bağlanırsa bağlansın, eninde sonundamutlaka veya kırılır. Çünkü, olta ile yakalanan lüfer balıklarının, sudan çokarıldıktan veya balık iri ise, başısudan kesildikten sonra, çok hırçın hareketler yaptıkları görülür. Kendine has bir ayrıcalık gösteren bu tür hareketleri, başka hiç bir balıkta görmek mümkün değildir. Oltacılar, lüferin bu hırçın hareketlerine ‘Tırlama’ adını verirler. Tırlama, bir tür çırpınma veya silkinme demektir. Balıkdaki bu hareket, o kadar hızlı ve kuvvetli olur ki, askıya alınan balık, bedenibu hareketi ile mutlaka keser.Eğer bedende çelik tel kullanılmış ise, takım askıda iken, balığın silkinmesi, çelik teli eğip bükerek fena halde etkiler ve kırar. Bu kırılıp kopmalar genellikle, çelik tellerin bağlantı yerlerinden hemen gelişivermektedir. Bu bakımdan, Lüfer avlamak üzere donatılan yeldirme takımlarında, çelik tel kullanma yerine, sarma işini uygulamak, daha garantili sonuçlara gitmek demektir.

Sarma, beden üzerinin, pek yumuşak olan, elektrolit bakır tel ile gayet düzgün biçimde, sarılıp, katlanması demektir. Bu ise, pek kolaybir iş değildir ama, her nedense, beden ve köstekleri bukadar kolaylıkla keebilen lüfer balıkları, yumuşak bakır telle sarılan bedenleri, kolay kolay kesememektedirler. Nevar ki, bedenlerin, bakır tel ile sarılıp kapatılmaları zor olmakla beraber, hayli ustalık ister. Ağustosun yirmisinden sonra, koruk lüferini, yeldirme takımlarla avlamağa gönül verenlerin, kendi takımlarını, kendilerinin donatmalarına yardımcı olabilmek için, uygulamanın açıklamasında fayda görmekteyiz.

Bu iş için, gerekli beden ve olta iğnesi, belirtilen özellikde seçilerek alınır. Tarif edildiği şekilde, iğne bedene bağlanır. Bağlam işlemi ister düğüm ve isterse ibrişi yöntemi ile başarılsın, farkedilmez. Sadece, bağlam işleminde, oluşması istenen özelliklere, yer verilmesi yeterlidir.

Bağlamada asıl dikkat edilmesi gereken özelliklerden biri de,bedenin iğne palası arkasında kalmasına dikkat edilmesidir. Yani, beden üzerine konan köstek başı düğümünün, iğnenin sivri ucu önünde kalmasıdır. Bu gereksinmenin takımda yem takma bakımından çok büyük rolü olacağından uygulamasında fayda vardır.

Bedene bağlanmış iğnenin, sap kısmı üzerinde oluşan düğüm artığı 2.5-3.0 mm. uzunluğundaki naylon ip ucunun, iğne sapı üzerine düzgün bir şekilde yatırılmasından sonra, elektrolit bakır ile, naylon ipin bittiği yerden başlamak üzere,gene naylonipin kendisi ile oluşturulan düğüme doğru bir sıra kazık bağı vurulur. Eğer, bakır telin kalınlığı, oluşturulan kazık bağı ilmekleri ile, naylon ipin oluşturduğu, düğüm yüksekliğini bulmamış ise kazık bağı ilmeklerine, bir sıra daha devam edilerek, sarım yüksekliği ile, düğüm yüksekliği, bir hızaya getirilir. Bundan sonra artık, kazık bağı vurmaya gerek kalmaz. Sarıma geçilir. Sarım, bakır telin, bedenin oluşturduğu düğüm ile, bedenin kendisini, düzgün biçimde, sarıp katlaması demekdir. Sarım sonucu, telli müzik aletlerinin, kalın telindeki sarımın, aynı görüntüsünü vermelidir. İşin en ince noktasıda buradadır.

Sarımda kullanılacak bakır telleri, ya çarşı ve pazardan veya, kablo artıklarından, yeter uzunlukta olanları seçmelidir. Eğer bakır teller kablo artıkalarından seçilecek ise, onların zedelenmeden, üzerindeki, izalasyonlardan arıtılmaları gerekir. Böylece elde edilen, çok katlı çıplak bakır tellerden biri, gene zedelenmeden, diğer eşlerinden ayrılır. Ayrılan bir tek bakır telin uzunluğu, 50-60 cm.den az olmamalı ve bakır telin çap kalınlığı da0.15-20 mm.yi geçmemelidir. Gecerse, sarım kalın düşecegindentakımı ağırlaştırır ve coğu zaman yemi dipleterek avlanmayı bozar.

Böylece elde edilen bakır tel ile, yukarıda tarif edildiği şekilde, iğne sapı üzerine bir veya iki sıra kazık bağı vurulduktan sonra, ilmeklerin iğne sapına ve düğüm dibine, iyice oturup oturmadıklarına bakılır. Oturmuşlarsa, bakır tel koparılmadan, hafif hafif tartaklanarak çekiir ve ilmekler biraz daha sıkıştırılır.

Böylece telin iğne sapına ve düğüm dibine iyice yerleşmesi sağlanır.

Bundan sonra, sarıma, yani bakır telin bedene dolanması işine gecebilmek için,bedenin uzun olan iğnesiz ucunu serbest bırakmalı ve bakır teli de, iğnesapı ve bedene dikey duracak şekilde, sıkıca tutmalıdır. Sonra, üsten baş parmak, alttanda işaret parmağı ile, düğüm üzerine basmalıdır. Parmakalrın düğüme baskısı ne kadar fazla olursa, sarım o derece sıkı ve düzgün olur. Bu şekilde tutulan düğüm, parmaklar arasında bakır tele doğru ovalar gibi, tek yöne yuvarlanacak olursa, bakır telin düğüm ve sonrada, beden üzerine sarıldığı görülür.

Bakır tel sarımının, iğne üzerindeki düğümü güzelce kapattıktan sonra, iğne palasını da, aynı şekilde örtmesine izin verimez. Tel düğümü kapatır kapatmaz, sarımı beden üzerine aktarmalı ve iğne palası, serbest ve çıplak bırakılmalıdır. Bu oluşuma, yem takmada, şiddetle ihtiyaç duyulacaktır.

Tel sarımın, düğümü kapatmasından sonra, beden üzerine aktarılan düğümü, iğne palasının gerisinde ve dibinde kalan çıplak bedeni de, iyice örtebilmesi için, gerek iğne, ve gerekse beakır tel serbest bırakılır. Sarım, beden üzerinden iğneye doğru sıvazlanarak, beden üzerindeki tel halkaların iğneye doğru kaymaları ve ve bedenin çıplak kalmamsı istenen düğüm dibinin doldurulması sağlanmalıdır. Artık bundan sonra parmaklar, düğümü değil, bakır teli izleyecektir. Çünkü, tel, beden üzerine sarıldıkca, hem yürüyecek ve hem de, yürüme dolayısyla kısalacaktır. Yalnız, bu ovalamayı andıran yek yönlü yuvarlamada, bakır telin , yuvarlamyı uygulayan iki parmak arasından kaçırılmaması lazımdır. Kaçırılırsa, ya sarım hakaları bir biri üzerine biner veya aralıklı olarak sarılarak, spiral bir örüntü içine girer. Spiral oluşumu, sarımın iğneye doğru sıvazlama suretile kaydırılıp düzgün duruma sokma olasılığı vardır ama, tel halkalarının ist üste binmelerinin onarılma imkanı yoktur. Bu bakımdan bakır teli, iki parmak arasından kaçırmamağa, çok dikkat etmelidir.

Sarımın, beden üzerindeki boyutu, 8-10 cm.yi bulması halinde bakır tel ile beden üzerindeki sarımın bittiği yere, iki veya üç adet kazık bağı vurulur. Böylece son bulan sarım, bakır telin kazık bağı ilmeğinin dibinden koparılarak bitirilir.

Bundan sonra, beden üzerine, bir kasa gözü oluşturma işlemine gelinir. Bu iş için, bedenin serbest ucu , kendi üzerine katlanarak, oluşan büyük halka ile,gene bedenin kendi üzerine, iki veya üç sarımlı bir düğüm vurulur. Oluşturulan bu düğüm iyice sıkıştırıldıktan sonra, düğümnden artan kısa uç, kesilerek atılır.

Kasa gözü, bedenin, olta ipi ucundaki fırıldağa, kolayca takılıp sökülmesi bakımından yararlidır. Avlanırken, hızlı bir çalışma işine girildiği zaman, işe gerekli çabukluğu verme bakımından çok faydası görülür.

Balığın her yanlayışında, takımda oluşacak eksiklikve aksamalarla uğraşmak yerine,bedeni kasa gözü yardımı ile, olta ipinden ayırmak her halde kolay olsa gerekir. Çıkarılan sakat bedenin yerine, yenisini takmakta, aynı kolaylık içinde yürütüleceğinden, avlanma akasamaz. Bu sebeble, sarmalı beden hazırlıklarına girişildiği zaman, işi, bir tek beden yapıp bırakmamalı ve mümkün olduğu kadar çok beden hazırlayarak, avlanmaya gereken hızı vermeğe gayret etmelidir.


4.FIRILDAK:


Bu takımda kullanılacak fırıldak, 0.50-0.60 mm. Kalınlığındaki olta ipine kumanda edecek irilikde olmalıdır.


5.ŞAMANDIRA:


Bu takımda kullanılacak şamandırayı, yeldirmelere ait bilgilerde yeterince açıkladık. Burada sadece, bir yumurta sarısı iriliğindeki mantarı yarıya kadar yarmak ve üzerinde kuşak vurarak sıkıştırmak üzere, bir kenara koyup, hazır duruma getirmeği hatırlatmakla yetineceğiz.


6.KISTIRMA:


Kıstırmalarıda yeldirme bilgileri verirken, yeterince açıkladık. Kıstırmalr olta ipi üzerine takılarak, kelebeğe doğru kaydırılursa, kullanmadaki kolaylık, daha işin başında iken hazırlanmış olur. Kıstırmaların saytsı, avlanmak istenilen yerdeki akıntının hızına göre ayarlancağından, adet olarak belirtilmesine olnak yoktur. Sasdece ağırlığın yetersiz kalmasına, dikkat edilmelidir.


7.OLTA İPİ:


8.KELEBEK:


Bu iki elamanın özelliklerini de, daha önceki konularda verdik. Başkaca bir özellikleri olmadığından, daha fazla üzerinde durmğa gerekli bulmamaktayız.


4.14.2.LÜFER YELDİRMESİNN YEMLERİ


Bu takımda kullanılacak çok geçerli iki yem vardır.

1.Yaprak İzmarit,

2.Yavru Zargana.

Yaprak İzmarit, Ağustosun yirmisinden, Eylülün ilk yarısına kadar çok geçerlidir. Bu tarihten sonra yerini, yavru zarganaya bırakır.

Şimdi bu yemlerin iğneye takılış şekillerini görelim.

İzmarit balığı, lüfer yeldirmesine, bütün olarak takılmaz. Yaprak haline getirmek lazımdır.Bu amaçla balık sırt yüzgeçleri havaya gelecek şekilde ele alınır. Balığın başı, bilek yönünde kalmalıdıı. Sonra keskin bir bıçak, balığın kuyruk tarafındaki sırt yüzgeçi dibine ve bu yüzgeçleri kesecek biçimde dayanır. Bu durumda bıçak, balığın baş tarafına doğru yürütülecek olursa , sıurt yüzgeçleri dibinden ve boydan boya keser. Lakin bıçağın başa doğru yürütülmesinde, sırt yüzgeclerle beraber, sırtaki deriden de, bir miktar kesip amak lazımdır. Öyle ki, sırt yüzgeçlerinin he iki tarafından, kesilen balık derisi, yarım santimetreyi geçmemelidir. Böylece kesim, balığın ensesine kadar yürütülür.

Bu iş bitince, balık, karın tarafı yukarı gelecek şekilde çevrilir. Bu defa bıçak, kuyruk altındaki yüzgece takılarak, gene her iki taraftan yarım santimetre kadar deriileberaber kesilerek, bıçak, balığın galsaması altına kadar getirilir. Bu parçada çıkarıldıktan sonra, balık yan çevrilir. Bu defa bıçak, yan kanadın tam dibine yerleştirlerek galsamaya doğru hafifce eğmek suretile, balığın eti orta kılçığa kadar kesilir. Orta kılçık kesilmeyecekdir. Bıçağın orta kılçığa dayanması ile, kesim durdurlur ve bıçak bu defa, orta kılçığa paralel duruma getirilerk, kesilen yerden kuyruğa doğru yürütülür. Kesim kuyruk bileğine, hatta, kuyruk yelpazesinin başladığı yere kadar yürütülüp, parça filato halinde çıkarılır. Aynı şekilde balığın diğer tarafı da kesilip alındıktan sonra, çıkarılan filetoların, pullu tarafları alttakalacak şekildeyürütülüp yürütülmediği, kontrol edilmelidir. Eğer çıkarılan filatoların kenarlarında, pürüzlenmeler oluşmuş ise, bunların bıçakla alınıp, yemletrin düzgün bir görüntü içine alınmaları lazımdır. Nevar ki, bu onarmada, yemlerin kuyruk bileğini oluşturan bölümlerine, enlidir diye dokunulmamalıdır. Bu kısım doğal görüntüsünü korurusa, yemlerin iğneye takılmaları, aşağıda görüleceği gibi kolaylaşır.Çünkü, yemin üzerindeki duruşunu, bu bölüm sağlayacakdır.

Bu şekilde yem olarak kesilecek balığın, çok taze, bıçağın da, oldukca keskin olması gerekmektedir. Her iki gereksinmenin de, kesim sırasınca, yem balığının, sıkılıp eilmemesi ve etinin dağılmaması bakımından çok faydası vardır. Böylece birkaç balık kesilip, yem tahtasının bir kenarına istif edildikten sonra, üzerine ıslak bir bez örtülerek yemler korunur.

Bu şekilde hazırlanan yemlerin, iğneye takılma yöntemleri ise, şöyledir.

Islak bez altında muhafazaya alınan yemlerden biri alınır. Yemin kuyruk bileğinioluşturan sivri ucu, elin dışında kalaçak biçimde, sol elin işaret parmağı ile, orta parmağı arasında oluşan çizgi üzerine yatırılır. Ancak bu yatırmada, yemin pullu tarafı parmaklar üzerinde, elin tarafı dayukarıya dönük olmalıdır. Bu tür davranışın, iğnenin balık etine batırılması sırasında, sivri ucun parmaklara batmaması bakımından faydası vardır. Olta iğnesinin, yemin etli tarafındanbalık etine güzelce batırılabilmesi için, sol elin baş parmağı, iğnenin boyun bölgesine kuvvetlice basmalıdır. Bu şekilde kuvvet alan iğnenin sivri ucu, balık etini delerek iki parmak arasına zararsız bir şekilde girer. İğne ucu yemin pullu tarafından çıkınca, yemi, boydan boya kaydırıp, iğneyi beden bağlayan düğümden de geçirmelive beden üzerinde sarkması sağlanmalıdır. Sonra, yem, beden ile iğne palası arasına kıstırmalı ve iğne palasına dayanıp kalması sağlanmalıdır. Nevar ki, bu durumda, yemin pullu tarafı altta,yani iğnin sivri ucu yönünde kalmalıdır. Bundan sonra yem,iğne ucu üzerine yatırılarak, iğneyi boylayıp boylamadığına bakılmalıdır. Eğer iğneyi boylamıyor ve kısa kalıyorsa, olumlu değildir. Değiştirilmesi ve yerine daha uzun olanının aynı yöntemle takılması gerekir. Her halde yemin boyu iğne boyunu aşmamalıdır.

Bu durumda, yeni iğne boyunun bittiği yerden tutup, iğneyeyeniden ve pullu tarafından olmak üzere ve mutlaka tam orta yerinden (Yemin boylamasına iki eşit parcaya ayran yeri anlamındadır.) batırmak ve iğnenin sapı, yemin üzerine tam olarak yatacak ölçüde batırılmalıdır.Eğer yemde eğilme bükülme, kamburlaşma gibi göze hoş gelmeyen gelişmeler görülüyorsa, uygulama doğrudur. İğnenin yeme batırılmasında, hafif bir kabarma görülecek olursa bu kabarmanın, yemin, çekilip sündürülmesi suretileonarılması mümkündür. Ama, aşırı kabarmalrın onarılması veya onarılmaya çalışılması olumlu sonuç vermez. Bu durumda yem kullanılırken döner ve avlanmayı bozar.

İğne ucunun, balık etine her batırılmasından ve karşı tarafa cıkmasından sonra, mutlaka silinmesi gerekir. Çünkü iğnenin battığı yerdeki balık pullaırndan birinin, iğne ucuna takılıp kalması uzak bir ihtimal değildir. Bu oluşum, iğnenin, yeme yeme gelen balığın ağzına batmamasına sebeb olabileceği unutulmamalıdır.

Şimdi takımda son görüntü şudur.

Birinci takılan yem, iğnenin palasına asılı durumda kalacakve iğne ucuda bunun ortasından geçerek, havada ve boşda dik olarakduracakdır.

İkinci yem, iğnenin havada kalan ucuna, kuyruk yönünden takılarak, boşta sallancakdır.

Birinci yem, akıntı etkisi ile, iğnenin dik durmasını, ikinci yemde, yelpazelenerek,yemin hareketlenmesini sağlayacaktır.

İşte koruk Lüferinin, yeldirme takımında, İzmarit yemi kullanılarak avalnma şekli budur.

Nevar ki, sarmaya rağmen, lüfer balığı genede bedeni kesebilir.Bu durumda, eli kolu bağlı kalmamak için, sarmalı bedenin fırıldağa bağlanması gereken ucuna da, kasa gözü oluşturulması unutulmamalıdır.

Günler ilerledikce, İzmarit balığı, yerini zarganaya bırakır. Durumu, lüferin yeme gelmemesi, pek açık biçimde belirler. O zaman yavru zargananınyem olarak kullanılması girişimine yönelmelidir. Bu değişiklik karşısında, elbetteki takımda bir değişiklik yapılmasına ve yem takma işleminde de, bazı aygıtlaın kullanılmasına ihtiyaç duyulur.

Bilindiği gibi, Zargana balıkları uzun yapılı yuvarlak gövdelidir. Tek iğneli balıkalarda bu balıkları, gereği gibi, iğne üzerinde tutmak oldukca zordur. Balığın bütün olarak kullanılması zorunluluğu da bu güçlüğe eklenecek olursa, durumu ne kadar önemle ele alınması gerektiği hemen anlaşılır. Halbuki, balık yanlayıp veya yanlatılıp yeme gelmeğe başladığı zaman, verimi artırbilmek için, avlanmaya elden geldiğince hız vermek ve çabuk hareket ederek, zaman kaybına sebebiyet vermemek lazımdır. Bu durumda elbetteki takım elde bulunan şekli ile kullanılacaktır. Bu takdirde avlanma çok ağır ve bereket de o ölcüde kısır kalacaktır. Ama gereken işlemlere yönelme çabaları gösterilecek olursa, beklenenden daha iyi berekete bağlamanın yolu bulunmuş olur. Bu yol, takımdaki sarma boyutunu uzatmak ve uzatılan sarma üzerine de, birden fazla iğne takma girişiminde bulunmaktır.

Takımın tek iğneli olarak kullanılması zorunluluğu karşısında izlenilmesi gereken yol şudur.

Bu durumda, sarmanın bitirilmesinden sonra, bedene kasa gözü, oluşturma çabalaırna girişilmez. Çünkü, bu durumdaki takımn iğnesine takılması gereken zargana balığının, ayrı bir yönteme tabii tutulması zorunludur. Bu yöntem, şemsiye teli ve benzeri durumdaki bir şiş ile ancak gerçekleştirilebilir. Bilindiği gibi, şemsiyelerin kenarlarına raslayan teller hem çelik hem ince ve hem de, uçlarının santimetre kadar gerisinde birer delik bulunur. İşte bu teller alınır. Uçları sivriltilir veya keskinleştirilir ve deliğine de bedenin iğnesiz ucu geçirilerek zargananın kuyruğuna yakın bulunan sırt yüzgeçinimn dibine ve gövdeye paralel biçimde batırılır. Şensiye teli veya,benzeri durumundaki şiş, balığın orta kılçığı kırmadan, yütüldüğü sürece, peşinde bedeni de sürükleyeceği için, son olarak balığın ağzından çıkar. Balığın ağzında görülen şemsiye teli veya benzeri aygıt, ucundan tutulup çekilecek olursa, beden yem balığının içinde yürütülerek, en son iğne palası ile sapınnın, balık etine gömüldüğü ve iğne ucunda ki, balığın sırt yüzgeci dibinde, havaya kalkık olarak durduğu görülür. İşte kasa gözü uygulamasını bu çabalardan sonra oluşturmak daha olumludur. Aynı zamanda, yemlerin bedenlere, avlanmaya çokmadan önce takılıp hazırlanmalarının gerektiğini gösterir.Bu amaç için, sarmalı bedenlerin de çok sayıda hazırlanmaları gerçegini de ortaya koyar.

Yukarıda tarif edildiği şekilde, iğne üzerine takılan zarganaların gagalarını kırdıktan sonra, balığın ağzını, bedenle beraber sarıp sıkıca bağlamalıdır. Bu bağlama yapılmazsa, beden üzerinde iğneye doğru bükülür ve av dönerek avlanmayı bozar.

Tek iğneli takımlarda (yeldirmelerde) zargana balığının yem olarak kullanılması isteğinde, yemin iğneye takılmasının ikinci yöntemi de şudur.

Sarmalı bedenin iğnesi, balığın ağzından sokulur ve galsamadan çıkınca, beden çekilerek uzatılır. Boşta kalan iğnenin ucu, balığın yanlarından değil, sırtının tam ortasından çıkmış olmalıdır. Bundan sonra gene zargana gagası, tam orta yerinden kırılıp bedenle beraber, ibrişimle sıkıca ve geri doğru kaymayacak şekilde, sarılıp bağlanmalıdır. Bu şekilde balığı olta takımı üzerinde düzgün bir şekilde tutmak mümkündür ama, iğnenin yemi ağızlayan lüferin ağzına batma şansı azdır. Durumu garantili duruma sokabilmek için, sarmalı beden üzerine, belli aralıklarla eklenen iki neya üç iğne, takılma şansına daha büyük bir gelişme ile yaklaşma fırsatını verir. Bu iş, bakışda kolay gibi görülebiliyorsa da , aslında tek iğneli takımdan da zordur. Çünkü, bir sıra iğneyi, yumuşak bir beden üzerinde iken, belli aralıklarda balıpın etine batırmak, hayli marifet ister. Bu sebeble yummuşak bedenin, sertleştirilmesi yolu düşünülmüştür. O da, şöyle olur.

0.50 mm. kalınlığında, galvanizli bir çelik tel alınır. Bunun bir ucuna, bir fırıldak, sarma ve kıvırma yolu ile bağalnır.Telin diğer ucuna, ibrişimle ve kazık bağı vurmak suretilye, 1251 kalitenin 2/0 iriliğindeki iğne bağlanır ama, dah önceki kazık bağlarının, tel üzerinden sıyrılıp kaymalarını önlemek için, telin ucuya hafifce dövülerek yassılaştırılmalıdır. O zaman sıkı sıkıya vurulan kazık bağlarının, sıyrılıp kurtulmaları şöyle dursun, inadına sıkışır ve iğneyi istenildiğin de sağlam bir şekilde,
yerinde tutar. Ancak, kaxık bağı ilmeklerinin, düzgün ve asla birbirleri üzerine, binmemeiş olmaları lazımdır. Diğer taraftan, tel üzerine bağlanan ikinci ve üçüncü iğne uçlarının da, aynı hizada bulunmaları gerekir. Bunun için iğnelerin bağlandığı tel, düz yüzeyli bir tahta üzerine yatırılıp bu durum kontrol edilir.

Bu bağlanmayı, ibrişim kullanma yerine, iğneleri tel bedene, lehimlemek suretiyle oluşturanlar da vardır.

Yemin, çok iğneli olan bu beden üzerine takılması yöntemine gelince:

Tel beden, dikkatli ve titiz bir çalışma ile, hazırlanmış ise, yemin bedene takılması işlemi, zor olmaz. Sadece tel bedenin, fırıldaklı ucunu, balığın galsamasından sokup ağzından çıkarmakla işe başlanır. Sonra, bedenin son iğnesi, balığın sidikliği deliğine, fırıldak yönünde kalan iğnenin de, balığın kafa bölgesinde, her nereye rastlıyorsa oraya iliştirilmesi, yani, her iki iğnenin de hafifce batırılmaları yeterlidir. bundan sonra, balık düz yüzeyli yem tahtası üzerine yatırılır ve bir elle de üzerine hafifce bastırıldıktan sonra, beden , fırıldaklı ucundan tuulup, ırgalayarak başı yönünde çekilecek olursa, iğnelerin iliştirildikleri yerlere batarak, bedenin balığın karnı altına yerleştiği görülür.

Bundan sonra, yem olan zargananın gagası, gene orta yerinden kırılır ve ibrişimle bedene sıkıca bağlanır.

Böylece, çok iğneli lüfer yeldirmesinin, zargana ile yemlenmesi tamamlanmış olur. Gel gelelim, akıntının hafiflemesi halinde bile olsa yeme daha çok harreketlenme imkanı verebilmesi için, ona bir işlemin daha uygulanması yararlı olur. Böylece yemin daha çekiçi duruma sokulduğu düşünülür.

Sudaki hareketlere karşı, pek fazlı duyarlı olan lüferlere bu ilgilerini daha çok artırabilmek için, şak şak uygulamsının pek etkili olabildiği görülmüşdür. Şak şak, balığın kuyruk bölümünde kalan orta kılçığının, sidikliği hizasına kadar, çıkartılıp atılması demektir. Amaç için bıçak, yem olan zarganamız, yanlamasına olmak üzere, tam kuyruk yelpazesi dibine yerleştirilir. Balığın eti azıcık kesildikten sonra, bıçak, orta kılçığa paralel bir durum alacak şekilde yatırılır. Ve bıçak orta kılçığı kesmeden, sidikliğe doğru yürütülür. Kesim, sidiklikdeki iğneye yaklaşınca durdurlur. Durulan yerde, orta kılçık ya kesilmeli veya, kırılmalıdır. Bu defa bıçak ters yönde, yani, yemin kuyruk yelpazesi yönünde yürütülecekdir ama, orta kılçığın çıkarılmasına yönelik olacağı için, kesimi, yemin alt yanında kalan, eti ile dersini kesmeyecek biçimde yürütülmelidir.Böylece, kuyruk yelpazesi dibine kadar getirilen bıçak orada durdurulur ve orta kılçık bıçağın durduğu yerden kırılıp çıkarıldıktan sonra atılır.

Yem olan zargananın, sidikliğinden sonra kuyruğu yönünde kalan etli bölge, uzunlamasına iki parcaya ayrılmış ve kuyruk yelpazesi de, bu parçalardan biri üzerinde, asılı kalmıştır. Bu yöntem, ölü ve bütün olarak kullanılması gereken her türlü yem balığına uygulanması gereken her türlü yem balığına uygulanabilir. Zokalı takımlarla, torik ve palamut avlama çalışmalarında da, çok kullanılır.

İşte Ağustosun yirmisinden sonra, yeldirme ile koruk lüferinin avlamanın yolu budur. Eğer havalar soğumadan, bölgede palamut görülürse, aynı takımla palamut hatta, varsa torik bile avlanabilir. Ancak durumun oluşması için, zamanın ilerlemiş ve takımda da yem ayrıntılarına gitme zorunluluğu belirmiş olsun.

Nevar ki, torikde olsun, palamutta olsun, ser, sivri ve keskin dişler bulunduğu halde, bu dişlerin, lüfer gibi, beden ve köstekler üzerinde etkili olmadığı görülmektedir. Duruma, bu balıkların önde kalan seyrk dişleri sebeb olmaktadır. Bu bakından, torik ve palamut avında kullanılacak yeldirmelere, sarmalı beden veya, çelik tel koymağa gerek duyulmaz. Sadece em ayrıntılarına girilerek, bereketi artırma çareleri aranır. Çünkü sularımızda bu balıkların görülmeleri ile, Uskumru, Kolyoz balıkları ve bunların vonoazlarına, bol miktarda rastlanabilmektedir. Torik ve palamut yeldirmelerinin yemlerini de, bu balıklar oluşturur. Nevar ki bu sıralarda zaman ilerlemiş ve sular soğumuştur. Bu sebeble, balıkların derin sulara çekilmeleri normaldir. Bu yüzden, torik ve palamut yeldirmelerine, uzun ömürlü bir takım gözü ile bakamayız. Başka takımlar kullanrak, daha iyi sonuçlara gitmenin yollarını aramak çok daha iyi olur.

Diğer tarafdan, denizlerdeki baz yerler, dip özelikleri sebebi ile, bazı balıklarn yemlenmek üzere, durup eğlendikleri ve zaman zaman da, türlü belirtilerle, var oluşlarını ıspatladıkları görülür. Pek seyrek olmakla beraber, beliren ve balık varlığına, inandırıcı kanıtlar gösteren böylr yerlere ‘Balık yatağı’ adı verilir.Böyle bir oluşuma rastlanacak olursa, avlanma hem sürekli ve hem de, pek bereketli olur. Bu oluşma, her bir cins balık için ayrı ve her biri de, ayrı ayrı yerlerde kendini gösterir.Örneğin; taşlık kıyılarda Karagöz dere ağzında Levrek, kıyılarda hayli uzak bulunan, adacık, büyük kaya yüksek ve topukların eteklerinde veya burun başlarında bu tür belirtiler görülebilmektedir.


4.13.3.LÜFER YELDİRMELERİNİN KULLANILMALARI


Lüfer yeldirmelerinin kullanılabilmeleri için, mutlaka sandala ihtiyaç olduğuna daha önce değinmiştik. Bu sandal, akıntının pek az olduğu veya tamamen durduğu yerlerde, kürekle gezinmek ve gene akıntının normal olduğu yerlerde, demirlemek suretile kullanılır. Bu konuda sandal demirlemenin iki yolu vardır. Biri, tek demirle, sandalı salpaya bırakmak, diğeri de, çift demirle tonozlamakdır. yerine göre her iki yönteme de, ayrı ayrı ihtiyaç duyulmaktadır.

Lüfer yeldirmesinin kullanılacağı yer tasarlandıktan sonra, bu yerdeki akıntının yönü ve şiddeti araştırılır. Çünkü takımın o yerdeki akıntıya uyacak nitelikte hazırlanması gereği vardır. Durumu kestirebilmek için, denize, parlak görüntü verebilen cisimler atılır. Eğer havada esinti yoksa, bu cisimler akıntıya uyarak sandaldan hemen uzaklaşmya başlar.Gerçi, sandalın kendiside akıntı yönünü belirler ama, hızını kestirme fırsatını vermez. İşte suya atılan parlak görüntü veren bu cisimler, uzaklaşma hıları ile akıntının yön ve hızını hemen belirler. Bu çalışma donatılacak yeldirmenin, ne tür gereksinme içinde olacağını veya, olması lazım geldiğini belirler. Suya atılan cisimlerin, uzaklaşma hızları ağır ve yavaş ise, takım, şamandıra hızlı ise, kıstırma işlemi içinde olacak demekdir. Bu durum tespit edildikten sonra, sandalın demirlemesi işine girişilir. Tek demirle işe girişmek biraz zor olur. Çünkü, her sandal, akıntılı bir yere demirlediği zaman o yere civilenmiş gibi durmaz. Gezinir. Sandalın gezinmesi, olta ipinde boşluk yaratacağı için, olumlu saylmamaktadır. Eğer bu gezinme, sandalın yapı hatasından ileri geliyorsa, onarma çaresi yoktur. Ama akıntı bu gezintiye sebebiyet veriyorsa,çare bulmak zor değildir. Usta bir göz durumu hemen farkeder ve gereken tedbiri alır. Zaten, her sandalın kendine has özelliği, sahibi tarafından bilinmektedir. Bu sebeble tedbir yoluna girme çabalarına girişilebilir.

Tek demir üzerinde gezinen sandalı, istenildiği şekilde ve olduğu yerde tutabilmek için, şu tedbirlere başvurulur.

Önce, demir ipine verilen kalama boyu kısaltılır. Yalnız bu kısaltma, sandalın salantılarla, demiri yerinden oynatamıyayacak ölcüdeki, kasıntı ile ayarlanır. Bu durumda sandal gene geziyor ise,
demir ipi, baş bodaslama yerine, kıç bodaslamya bağlanır. Gene gezinme önlenmemiş ise, sandalda yapı kusuru var demektir. O zaman tonazlama zorunlu olur ve o yola gidilir.

Tonozlamayı daha önceki konularda tarif ettik. Bu sebeble ayrıca üzerinde durmuyoruz. Sadece, tonozlamnın bazı özelliklerine de değinmeden geçemiyeceğiz.

Bu tür tonozlamada, birinci demir, avlanılacak yerin kıyı yüzüne bırakılır. Eğer avlanma, taşlık, kayalık veya burun başında yürütülecek ise, ilk demirin avlanma için en uygun görülen yere bırakılması düşünülmelidir. Elbette işe başlarken, takımın koyu verileceği yer kestirilmiştir. Eğer bu yer ikinci demirin bırakıldığı yere, biraz uzak kalıyorsa, demir ipini şamandıraya bağlayıp, ipin batarak bel vermesi önlenmelidir. Sonra demirin bırakıldığı yerin altına veya üstüne düşmemek şartıle, açığa doğru yol alınır. Bu aşılmada, takımın koyuverilmesi istenen yerden, bir hayli uzaklaşılması şarttır. Şunun için ki, açığa bırakılacak ikinci demirin ipi, avlanma sırasında, yeme yakın kalıp, görüntü vermemelidir. Ayrıca, sandal, iki demir arasına sıkıca bağlandığı zaman, gerilen ip, akıntı etkisi ile titrer ve tınlamaya benzer sürekli bir ses verir. Bu çeşit sesden, demir ipini gevşetmek suretle kurtulma yolu vardır ama, bu defa da, sandal, durması gereken yerini değiştirir. Bütün bunlara meydan vermemek için, ya demir ipine birer sağlam şamandıra vurulmalı, veyademir ipleri, ayarlı biçimde kullanılarak, sandalın, takımın koyuverileceği yere en uygun düşecek noktaya düşürülmesine gayret edilmelidir. Böylece tamamlanan demirleme işinden sonra, rahatlıkla avlama işine girilebilir.

Gerek takımın koyuverilmesi gerekse, yemlenmesai konuları, daha önce açıklanmış olduğundan, burada sadece, yakalanan balığın, ne tür bir çaba ile, sandala alınması gerektiğine değineceğiz.

Genelikle lüfer yeldirmeleri gece kullanılacak olursa, daha başarılı sonuçlar alınır.Bu gereksinmeye de önemle değindikten sonra, Lüfer grubu balıkların yemi kapmalrından sonra, hiç bekledilmeden, çekip alınmalarına da, aynı önem verilmesi gerektiğine işaret etmek isteriz. Hatta bekletmek şöyle dursun, balığı çekerken, birkaç saniyelik duraklama bile, takımın kesilmesine yeterlidir.Çünkü, bu grup balıklar, oltaya yakalandıkları zaman, ilk anlarda neye uğradıklarını pek anlayamazlar. Bu yüzden azıcık direnir ve çekme gücüne kısa bir süre için, karşı koyarlar. Ama bakarlar ki kurtuluş çaresi yoktur, o zaman takımın uzantısı yönüne doğru, hücüm ettikleri görülür. Durumu, takımın birden boşalması belirler. İşte bu anda gecikilecek olursa, takımın hemen kesiliverdiği görülür. Onun için takıma balık düştüğü zaman, irisine ufağına bakılmadan, süratle çekilip almak gerekir. Öyle ki çekme işinde balığa hiç aman vermemelidir. Yoksa gitti gider, adı kalır. Zaten yakalanmış lüferi, hızla çekme işine girişildiği zaman, onu hemen yüzlediği ve durmadanda, olta ipine doğru sıçradığı görülür. Amacı, kendisini çeken ipde, boşluk yaratmak ve boşlukdan yaralanıp,olta ipini veya bedeni bir an içinde kesebilmekdir. İşte başarı olta ipini çekenin, ona bu fırsatı vermemesinden ibarettir.

Hiç yorum yok: